Sekreterim kahvemi ve o gün yapılacak iş dökümünü getirdiğinde, başımı bile kaldırmamıştım. Önümde sadece fincanım ve bilgisayarın klavyesinde gördüğüm yüzük parmağımın boşluğu vardı. Burnumun direği hafiften sızladı. Sade kahvemi yudumladıktan sonra ellerimi kucağıma koydum.

Annem elleri kucağında sakin sakin oturuyordu. Beyaz saçlı, mavi gözlü yaşlı amca, konuşmaya başladı.  

“Efendim sebebi ziyayetimiz malum, gençley anlaşmışlay, biz de hayıylı biy işe vesile olalım dedik. Allah’ın emyi, peygambeyin kavli ile” derken

O ana kadar ciddiyetle oturan annemin yüz kaslarının gevşediğini, dudaklarının aralandığını fark ettiğimde müdahalede artık çok geç kaldığımı anlamıştım.

“Ne var canım güldüysem Allah Allah, komikti işte. Değil miydi komikti. O kadar da önemsemeye gerek yok. Zaten bu zamanda ne bu böyle istemek falan. Domestik domestikişler, dünürcü lük mü oynayacağız. Gelemem öyle düğün, dernek, kına, bohça, işlerine.”

Annem hokka burnunu havaya dikmiş, dudaklarının kenarında hâlâ müstehzi bir tavırla konuşuyordu.

“Anne! O nasıl gülmekti öyle yaaa, bi ortalığa kusmadığın kaldı, insanların fiziksel kusurlarıyla dalga geçemezsin!”

“Amaan çok ta umurum sanki. Ayrıca o kocan olacak adamı da bu kadar önemseme, benden sana tavsiye vallahi sonra tepene çıkar.”

Önemsemedikleri listesinde bir numarada olan rahmetli babam, perdenin üstünden bana bakıyordu. ‘Bak yine tepelerdeyim’ Güneş gibi gülümsemesiyle göz kırptı. Gözleri biraz nemli miydi? Bana mı öyle geldi. Kim bilir

***

Çok çabuk olmadı mı? Evlilik de Çocuk da; Daha doğum kontrol biçimine karar verecektik.  ‘Sen korunuyorsun di mi?’ diye en uygunsuz zamanlarda soruyordu sevgili. O minik minik hapları içmeyi sürekli unutuyordum. Beni aptal sanmasın diye de sessiz kalma hakkımı kullanıyordum.  İki yıl sonra üç maymun oyunu ile girdiğim güzel evin, çatısı ve tabanı,  boydan boya çatlamıştı. Küçük bir darbe ile yıkılmaya yüz tutmuş, düşünülmeden alınmış kararlarla birlikte iyece yana kaykılmıştı. Şimdiye kadar olan şeyler zaten fazla mükemmel değil miydi?

Kocanız sizi aldatıyor’ diyen jurnalciye ‘Aradığınız aldatılmış kadına şu anda ulaşılamıyor’ diyerek, tekrar tekrar görmeyeceğim, duymayacağım, konuşmayacağım şeklinde en harika maskemi yüzüme oturtup, ‘miş’ gibi hayatıma koşa koşa devam etmiştim. Elinde ahizeyle kalıveren adamın şaşkın suratını düşünüp kahkahayı basmıştım.  Keyifli halim, çökmüş göz altı çukurlarımı, kızarmış gözlerimi, şişmiş burnumu tesadüfen baktığım aynada görene kadar sürmüştü. İçimdeki hüzünlü insandan ürktüm. Bana parmak sallayan bu adam da kim? Sen çok değiştin, benim evlendiğim kadın bu değil. Bu dünya senin etrafında dönmüyor,’ diye boş boş konuşan adam. Önceki Ben’e nasıldı acaba diye uzaktan bakmaya çalıştımBeceremedim. Bilmediğim bir şeyi nasıl yapabilirdim ki? İtirafçı olan kocaya yeterli zulmü yaptığıma kanaat getirdikten sonra onu anasının evine postaladım ve kapının kilidini değiştirdim.

Aldatıldığımı öğrendikten bir hafta sonra makyajımı yapıp mini eteğimi giydim. Uzun bacak boyumu daha da uzun gösteren stilettolarla adeta balayından dönmüş kadar mutlu ve bakımlıydım. Ruhumda esen fırtınayı beklemeye alarak ofisin kapısında durdum. Benden önce ofise giren chanel5 kokumla her zamanki gibi tüm gözler üzerime çevrildi. Uğultuyla kalabalık bana yol açtı. Kraliçe edasıyla insanların arasından yürüdüm, yardımcılarım önümden arkamdan koşuşturuyor kapıları açıyorlardı.

Ya da bana öyle geliyordu. Her neyse.

***

Evdeki kanepede balkabağına dönüşmüş şekilde “Bu hayat benim mi?” diye düşünürken uyuya kalmışım. Küçüktüm, arkadaşımla kol kola girmiş “Önümüze gelene bir tekme arkamıza gelene iki tekme,” diye oyun oynuyorduk. Büyümüştüm ama arkadaşım küçük kalmıştı. Ben annem olmuştum arkadaşıma ve diğerlerine sürekli emirler veriyor elimi kolumu sallayıp duruyordum.  

Kollarımda ağrılarla uyandığımda onu aramak istedim, bir şeyler kafama dank etmiş gibiydi. Yine de yenilgimi kendime bile tekrarlamamam gerektiğine karar verdim. Bir duyan olur maazallah yerin kulağı vardı. Kaf dağının üstünde olan ve fazlasıyla kalkan kıçıma birisinin bir tekme atması gerekiyormuş. Keşke bunu yapan en yakınım olmasaydı. Acıtmıştı ama biraz daha beklemeye karar verdim. Bekledikçe kök saldım, yeşerdim, tomurcuklandım, en son çiçek açtım. Hayat dışarıda gürül gürül akmaktaydı yaşım henüz otuz, hiçbir şey için geç kalmamıştım.

O gece den sonra hep pamuklu pijamalarımı giydim. Karnımdan gelen içi içine sığmaz hallerim beni şaşırtıyordu. Görmüyordum, duymuyordum artık ‘Senin genetiğinde yok, duygusallık zayıflıktır,’ diye parmak sallayanları. ‘Önemseme, değer verme sen şahanesin, bir tanesin,’ diyen sesleri.

***

Buyurun kime bakmıştınız? Aaaa hanımefendi çok özür dilerim efendim, sizi tanıyamadım. Lütfen kızmayın. Gerçekten bu siz misiniz?”

Sekretere gülümsedim, odamda ki boy aynasında gördüğüm genç kıza göz kırptım. Ben de kendisiyle yeni tanışmıştım. Masama oturduğumda sırtımın ortasında hep benimle yaşayan o kocaman paslı bıçağın olmadığını mavi yumuşak kanatlarımın ensemi, kollarımı okşadığını hissettim. Sekreter kahvemi getirdiğinde sanki ilk kez başımı kaldırmıştım. Yeni ‘Ben’ e gülümsüyordum.

Mahinur Çenetoğlu

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir