İçimde bir orman var, sarmaşıkların ağaçları ölçüsüz sevdiği,

İçimde bir orman var, kelebeğin çiçeğe konarken yaprağın kımıldamadığı…

Bu sözlerle uyandım. Gözlerimi açtım, tavan düz beyaz. Sırt üstü yatmak huyum değildir. Beyazlığın sınırlarını bulmaya çalışır gibi tavanı hiç acele etmeden, nokta nokta inceledim. Bakışlarım köşeye ulaşınca, görebilmek için yataktan doğrulmam gerekti. Kalktım. Tavanı unutup, yerdeki terliklere bakmadan ayağıma geçirdim ve banyoya girdim. İlk duyduğum ses şarjlı diş fırçasının vızıltısı, bu olmamalı. İnsana “Günaydın,” diyen, sesi neşeyle çınlayan başka bir insan lazım. Ece Temelkuran “Kış iki kişilik bir mevsimdir,” demiş ama hayat bana hep kış. İçimde yalnız bir orman var. 

Yüzümü yıkadım, cildim kurumuş. Gece kremlerimi sürmeden yatmışım. Kendimle ilgilenmeyi bıraktım bu ara. İçimde terk edilmiş bir orman var.

Telefonu elime aldım, ekranda bir sürü bildirim. Kahve içmeden anlayamam. Kahve makinesine su koy, kapsülü yerleştir, ışıklar yanıp sönüyor. İçimde mutsuz bir orman var.

Perdeyi açtım, hava güzel. Parkta köpekler koşuyor gereksiz bir neşeyle. Ağaçlar çiçek açmış, insan eli değmiş yapay doğa. Doğallıktan uzaklaşan yapılmış güzellik. Çirkin ağaç yok, çalı yok parkta, hepsi kartpostal gibi. İçimde insan eli değmemiş bir orman var.

Kahve sıcak, ilk yudumda dilim yandı. Telefon çaldı, arayan Çin’den. “Nihao,” sesim çatlak, yeni uyandığım belli.  Konuşanı tepkisiz dinledim. Kalkıp işleri halletmem gerek, basit aslında ama bana dünya kadar zor ve büyük bir sabah. İçimde karanlık bir orman var. 

Telefonu attım kenara, bilgisayarı açtım. Mailler, ah teknolojinin kum tepeleri. Okumaya başladım, acil değil, önemli değil, acil ama siktir et beklesin pezevenk… Telefon çaldı.

– Deniz Hanım, mailimi görmediniz sanırım aramak istedim.

– Susuyorum, bahane bulmak içimden gelmiyor. Bakabildiniz mi? Fatura bekliyoruz da.

– İlgileniyorum hemen X Hanım. İçimde tiksinen bir orman var.

– Efendim anlamadım?

– Ha yok bir şey, gönderiyorum hemen.

Sessizlik, çok şükür. Kahve soğumuş, bir dikişte içtim. Derin bir soluk aldım ve başladım sırayla. Kendimi unutarak, kendimi susturarak başladım. Saatlerce ses çıkmayan bir evde, kendi sesimi duyamayacak kadar yordum kendimi. İçimde kimsenin sevmediği bir orman var. 

Son mail, fiyat istemiş birileri. ‘Bugün de yarın da aynı’ diye başladım ama yok yok ‘Bugünde, yarında aynı’ doğrusu nedir? Bildiğim tüm dilbilgisi kurallarını uyguladım. Anlam kayması yok. Ben ne demek istedim diye düşündüm. Zaten okuyan buna takılmayacak, olduğu gibi bıraktım. İçimde umursamaz bir orman var. 

Zorunluluktan doğan işe yarama tatmini sonrasında, yine kendimle baş başayım. Artık hissedilirliği katı hale gelmiş sessizlik, yanıma oturdu. Gözleri üzerimde. Çığlık atsam, patlayacak. Yüzüme, gözüme, duvarlara sessizlik sıçrayacak. Bunlar yaşanmış gibi elimin tersiyle yüzümü sildim. Elimin altında gerilen derim hışırdadı. Duşa girmem gerek, suyun altına oturdum. İçimde yağmur bekleyen bir orman var.

Tam olarak yıkanıp yıkanmadığımı hatırlamayarak kapattım suyu. Damlaların vücudumdan süzülmesini izledim. Bazen bir noktada durup bana bakıyorlarmış gibi geliyor, sonra diğer damlalara “Durun, bekleyin beni,” der gibi hızla aşağıya kayma. Kendi bedenimden yabancılaşıncaya kadar izledim. Sanki damla bendim, ben ise kim? Kimse kim…

Yeşil bornozumu geçirdim üzerime, ıslak ayaklarımın yerde izlerine görmek için geri geri yürüdüm evde. Şu banyo sonrası ter, hiç sevmem. Daha yeni sudan çıktım. Sıcak, basık bir hava var evde. Pencereyi açtım. Esmiyor, dünya da benim içimdeki orman gibi huzursuz.

Birazcık rüzgâr, ufak bir esinti bile iyi gelecek bana. Kalbimi kulaklarımda duymaya başladım. Ter damlacıkları alnımdan süzülüyor. Pencerenin kanatlarını açtım. Fıs yok. Es hadi es.

“Rüzgâr bulamıyorsan, rüzgâr ol.”

-Kimsin sen? Kim söyledi onu?

Rüzgâr olmak, serinlik, hafiflik… İçim ürperiyor. Parmak uçlarıma yükseliyorum, yirmi yedinci kattaki pencereden neredeyse kaldırımı göreceğim. İçimdeki ormanda bir yaprak rüzgârla savrularak yere düşüyor.

Uçuyor.

             Uçuyor.

                           Uçuyorum. 

Deniz Çağlar

Shares:
4 Comments
  • Hale Karakaş
    Hale Karakaş
    28 Şubat 2021 at 14:13

    Bayıldımmm

    Reply
  • Ertuğrul
    Ertuğrul
    28 Şubat 2021 at 17:28

    Birkaç saat ama nasıl
    Muhteşem bir yazı

    Reply
  • pınar aytaç
    pınar aytaç
    28 Şubat 2021 at 17:48

    harika olmuş , bayıldımmmmm

    Reply
  • Aslı
    Aslı
    1 Mart 2021 at 07:53

    Harika
    Çok guzel

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir