Otobüsün camına düşen yağmur damlaları bir yol buluyor, süzülüyor. Cama hohluyorum, ismimi yazıyorum siliyorum. Geride kalan ağaçları sayıyorum, günlerdir kaybettiğim uykum gelmiyor. İlk molada sigara içenlerin üstüne sinen bütün kokuyu üzerimde taşıyorum. Soludukça nefesim daralıyor. Günün ilk kahvesinden bir yudum alıyorum, soğumuş. Evden çıkarken içmediğimde hayıflanıyorum. Kitabı epey okuduktan sonra daha önce okuduğumu fark ediyorum. Yanımdaki kadın konuşmak için bir yol arıyor, gülümsüyor, sıkıldığı belli arada ofluyor. Arkamda oturan adam , telefonla bağıra bağıra emirler veriyor. övünüyor, ihaleler, iş görüşmeleri, para mevzuları… Kusacak gibi oluyorum. Adamın sesi, terle karışık parfüm kokusu şakaklarımı zonklatıyor. Çevremdeki sesleri kısmaya çalışıyorum.

“Abla, erikler niçin önce çiçek açar.”

“Meyve olmak için önce çiçek açarlar”.

“Hep beyaz mı açar? Biz de annemizin karnında önce çiçek miydik?”

“Beyaz açar erik çiçekleri. Biz de çiçektik annemizin karnında, hala da çiçeğiz, küçüğüz biz” diyorum.

“Abla ben büyüğünce seninle evlenicem.“

“Kardeşler evlenmez ama hiçbir zaman da ayrılmazlar” derken bahçedeki gül ağacından pembe bir gül koparıp saçıma takıyor.

“Abla, biz kan kardeş de olalım, hiç ayrılmayalım.”

“Olalım…”

Erim’in sesinin tınısı, kıvır kıvır simsiyah saçları, sürekli devir daim yapan ışıklı çarkı andıran gözleri, aşağı doğru sarkık dudakları zihnimden gitmiyor. İçim buruluyor. Telefonumdan, gideceğim yerin yol haritasına bakıyorum. Taksiyle gidilebilir mi kestiremiyorum. Camdan gelen sabah soğuğu içimi titretiyor. Cama hohlayıp dut ağacı çiziyorum.
Anneannemin bahçesindeki dut ağacında Erim’le oturmuş şarkı söylüyoruz.

“Baharı bekleyen kumrular gibi,
Sen de beni bekle sakın unutma ….”

“Abla, okuma yazma öğrenince şarkı sözü yazacağım. Mandolinimle o şarkıları söyleyeceğim. Teyzem de saz çalıp benim yazdığım şarkıları söyler değil mi?” “Söyler tabi” diyorum. Annemin “Yemeğe gelin!” çağrısını duyunca, dondurmasına yemek yeme yarışı yapmaya karar veriyoruz. O akşamki bulantı yine gelip boğazıma oturuyor. Bir çocuk sürekli ağlıyor. Yanımdaki kadın benden ümidini kesti herhalde, uyumuş.

Bahçedeki erik ağacının altındaki beton seki yıkanıp, serinlesin diye etrafı sulanırdı her akşamüstü. Anneannemin evi, özgürlüğe açılan kapıydı. Yaz gecelerinde vantilatör sesiyle uyumak, çocukluğumun geçtiği bozkırın karanlık, ayaz sabahlarından sonra tarifsiz güzeldi. Sivrisinek ısırıklarının kaşıntısından duramazdım. Kanattığım ısırıkları, annem söylene söylene her gün defne sabunuyla yıkardı. Dedem her sabah bahçeden kopardığı fulya çiçeğini ceketine iliştirirdi. Evden çıkmadan harçlığımızı verir, yanağımıza küçük öpücükler kondururdu. Sabahları ocağın üzerinde tütsülenerek pişirilen koyun dalağını yemek zorunda olmasam, orada yaşamanın zevki eşsizdi. Sabahları çizgi film izledikten sonra, o gün hangi yaramazlıkları yapacağımızı kimse kestiremezdi. Erim’le bildiğimiz oyunlar bitince, onun kurduğu oyunları oynardık. Evde konuşulan her şeyi duyar, anlatırdı bana, hatta geceleri fısıldananları bile. Dedemin vefatından sonra, anneannem, evinde yaşamak istemedi, huysuzlandı durdu. Eve yeni odalar eklendiğinde sevimsiz soğuk bir yapıya dönüştü. Kesme taştan dış cephe sıvanıp pembeye boyandığında, tiyatro vestiyerinde unutulmuş bir paltoydu ev. Harçlıklarımızla lokum, bisküvi aldığımız bakkalın olduğu çarşının yerini camekanlı, ışıklı büyük dükkanlar aldı. Çocuklara şeker veren yaşlılar da kayboldu. Evimiz, mahallemiz, hatta kasaba bile hafızasını kaybetti. Kasabanın girişinden itibaren yolun iki yanını süsleyen pembe, beyaz zakkumlar, göz alabildiğince uzanan zeytinlikler ve kırmızı toprağın lezzet kattığı üzüm bağlarının yerini, çirkin binalar aldı. Gün batımını ve gül kokulu bahçeleri öğüten, beton canavarlar her yerini sardı kasabanın.
Dut ağacı kesildiğinde, anneannemin eviyle olan son bağım da kopmuş oldu. Üniversitedeydim, ağacın kesildiğini söylediğinde Erim, Yurt dışına dil eğitimine gitmiş, orada işe girmişti. “Çocukluğumuzu parça parça kestiler Abla,” dedi. Nasıl teselli etsem, bilemedim. Yıllardır gitmediğimiz evin soğuk mesafesini iliklerime kadar hissediyordum.
Yıllar sonra bir sahil kentinde görüştüğümüzde ailesinin istemediği bir evlilik yapmış, çalkantılı evlilik, belki düzelir diye telkin edilen reçeteye göre ikinci çocuk yapılmıştı. Çatırdamış evliliğin derin yarıklarını ikinci çocuk da kapatamamış, ayrılmışlardı. Şarkı sözü yazıp kendini idare edecek kadar para kazanıyordu. Ne var ki çocuklarını görememenin sıkıntısı kederli bir tona boyamıştı onu.

Hala kıvır kıvır vaktinden önce beyazlaşmış saçları, gözlerinin altındaki morarmış cepler ve artık ışığı olmayan gözbebeklerindeki susmuş çark, uzaklardan geçen geminin ardında asılı kaldı. Mutlu çocukluğu erik ağacının altında unutulmuştu. “Umudunu kaybetme,” dedim. İzmir’in sıcağında, deniz kenarındaki esintinin bizi rahatlattığını düşünürken hüzünlü bir veda ile sarıldık. Muavin, nerede ineceğimi soruyor. “Harem’de,“ diyorum. Servisleri yokmuş, umarım yağmurda bir taksi bulurum. Montumu giyerken, boğazımın karıncalandığını hissediyorum. Fularımı tek elimle boyunuma sarıyorum. Bavullar indirilirken, otobüse sinmiş onlarca hayatın kokusu içerde kalıyor. Taksinin kovaladığı kestirme yolların üzerindeki sokak ve cadde adlarını okuyup aklımda tutmaya çalışıyorum. Hastanenin bahçesindeki yüzyıllık ağaçların yapraklarına yağmurdan sonra çıkan güneşin pırıltıları vuruyor. Altındaki ıslak banklarda oturan çaresiz insanların üstlerine düşüyor yapraklardan süzülen damlalar. Tanıdık bir yüz arıyorum. Kalabalığa doğru gözyaşlarıyla koşan gence doğru bakıyorum. Bir ambulans giriyor bahçeye ansızın. İçerden doktorlar sedyeyle koşturuyor. Kalbim hızla atmaya başlıyor. Boyun damarlarım istemsizce seyiriyor. Uzun uzun çalan telefonuma istemsizce uzanıyor elim.

“Abla gelirken bir Fotomaç alır mısın?“
“Alırım Erim’ciğim alırım, yeterki sen iyi ol. Erik çıkmış ister misin?”

NESLİHAN HAZIRLAR

Shares:
2 Yorum
  • İrfan hoca
    İrfan hoca
    8 Nisan 2023 at 17:11

    Dilinize yüreğinize kaleminize sağlık çok güzel olmuş. Bir sonraki öykünüzü sabırsızlıkla bekliyorum.

    Reply
  • Nuran
    Nuran
    9 Nisan 2023 at 12:49

    Yüreksen kutluyorumNesihen ahocsm kaleminize sağlık çok beğendim harika

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir