Kanatlanmış uçuyorum. Tüy gibi hafif hissediyorum kendimi. Şu sefil dünyayı aşağılarda bıraktım, sonunda uzaklaştım onlardan da, kendimden de. Beni mutlu edecek harika bir yer bulmadan konmaya niyetim yok. Pippi öyle yapmıştır. Ben de öyle yapacağım.

Uçarken insan rüzgar sesi duyar, kuş sesi duyar. Belki biraz da kalbinin sesini. Ama ben bir siren sesi duyuyorum. Gürültülü bir ambulans sireni.

Gözümü açıyorum. Etrafımda koşturan insanlar olmasa, odamda yattığıma yemin edebilirdim. Yatıyorum ve sabahları kurduğum düşlerden birinin içinde gibiyim. Ama yatağım hareket ediyor, sanırım ben bir sedyedeyim. Sedyeyi ambulansa yerleştiriyorlar. Bir hasta bakıcı dolabı kapatıp bana doğru dönüyor. Üzerime eğilirken kolundaki karga dövmesini görüyorum. Suratım ekşiyor.

Neren acıyor tatlım? Merak etme, her şey yolunda, hastaneye gidiyoruz.

Kargaları hiç sevmem. Okul geliyor birden aklıma. O derse kadar her şey, gazı kaçmış gazoz gibiydi. Öğretmenin de canı sıkılmış olmalı ki, kendine eğlence olsun diye kalkıp sırayla gösteri yapmamıza karar verdi. Öğrencilerde bir sevinç, bir heyecan. Hep bu anı beklerlermiş meğer, heyecanla fikir peşine üşüştüler… Ceviz kırmaya çalışan kargalar gibi. Pis kargalar! Onları cevizleriyle baş başa bırakıp Pippi’nin peksimet konusunu düşündüm. Tadı nasıl bilmesem de canım fena halde peksimet çekiyor bugünlerde.

Sonunda gösteri saati geldi. Öğretmen beni tahtanın önüne çağırdı. O kadar karga dururken neden ben? Çıkıp selamımı verdim. Gözlerimi yumarak sözlerini ezbere bildiğim tek şarkıyı söylemeye başladım. Neden saçların beyazlamış arkadaş.’ Adnan amca beni affetsin.

Öğretmen yarıda kesti şarkımı.

Senin gibi tatlı bir kıza uygun mu bu? Gösteri dediğin eğlenceli olur!

Bakışlarım oturduğu yerden beni izleyen Selçuk’un yeşil gözlerine takılı kaldı. Çok saçma her şey. Ben de eğlenmiyorum ki. Hayat böyle bir şey değil ki. Okul zaten hiç değil.

Benden sonra Oya çıktı sahneye, havalı kız tabii, yalnız değildi, arkasında hayali müzik aletlerini taşıyan orkestrasıyla. Önde kıvrıla kıvrıla şarkısını söylerken Selçuk onun arkasında cetvelden bas gitarını çalıyordu. Gel bunları gör de, saçların beyazlamasın bu genç yaşında!

Zil çal ve bu berbat okul haftası arkamızda kaldı. Aysel geldi yanıma, okul bahçesinden beraber çıktık;

Biz niye öğretmeni eğlendiriyoruz Aysel? Gazino mu burası?

Ben de eğlendim valla, niye?

Aysel’in beş kardeşi vardı. Mahalleye taşındığımızda ilk tanıştığım kişi o olmuştu. Evleri çok kalabalık olduğu için kendini her fırsatta dışarı atardı. Böyle bir saçmalığı bile beğenmesi hep bu yüzden.

Okuduğum son kitaptan bahsettim yürürken. Pippi Uzunçorap. Dokuz yaşında bir kız. Aynı bizim gibi. Babası kaptan uzak diyarlarda, annesi ölmüş. Okula gitmiyor. Atıyla evinde yalnız yaşıyor. Çok güçlü ve elinden her şey geliyor. Bir ağacın kovuğunda babasının getirdiği peksimetleri saklıyor. O kovukta peksimet yiyip hayaller kuruyor. En sevdiği arkadaşı dakomşusu Annika.

Hangimiz Annika hangimiz Pippi oluyor peki?

Bu nasıl soru?

Tabii ki ben Pippi’yim. Evde yalnızım. Babam hep dışarılarda. Annem artık yok.

Öyle olmaz. Hangimiz daha cesur, daha güçlüyse Pippi o olur. İkinci kişi de Annika.

Aysel kim Pippi kim? İkna edip kahramanımı ondan geri almalıyım. Kitabı ilk ben okudum ayrıca, Pippi eşittir ben. Bunu görmemek için kör olmak lazım.

Eve girmeden bahçede biraz zaman geçirmeyi teklif ettim. Cebimde anahtar, ev boş olduğu için kafam rahattı. Annesi evdeki yokluğunu fark edinceye kadar oyalanmaya onu ikna ettim.

Ağaca tırmandık. Üst dallara yerleşip dut toplayarak yemeğe başladık. Sonunda sordum kritik soruyu.

Kimin birinci olacağına nasıl karar vereceğiz?

Dokuz taş, yakan top… Seç birini! Kimin takımı kazanırsa

Aysel bahçe oyunlarında çok iyiydi. O yüzden müsabakaları daha yukarılara çekmeliydim.

Cesaret önemli bir kere. Bunların hiçbiri değil.

Ne o zaman?

Bence apartmanın damına çıkıp çatının en kenarına kadar yürüyelim.

Güzel olurdu. Ama çatının kapısına kilit taktılar. Binada çok çocuk var diye…”

“Peki, efsane bir fikrim var. Bizim balkon var ya. Trabzan demirine asılı çiçek havuzunun içi boş. Demiri aşıp kendimizi çiçek sepetine yerleştirip içine yatacağız. Hadi bakalım, buna ne dersin?

Düşersek kemiklerimiz kırılır derim. Taşır mı o havuz bizi?

Taşır taşır, betondan o. Düşmeyeceğimiz için bir şey de olmaz. Pippi tılsımı bizi korur!

O esnada Aysel’in annesi pencereden seslenince apar topar ağaçtan aşağı indik. Evlerdağılmadan önce el sıkışıp aramızda anlaştık.

Pippi olmak için çiçek saksısında bir menekşe kadar sakin yatacağız. Kokusuz, kıpırtısız.

Aysel aceleyle koşarak evine giderken ellerim ceplerimde kara kara düşünmeye başladım. Korkup geri adım atar sanmıştım ama o da en az benim kadar gözüpekti.

Anahtarla kapıyı açıp eve girdim. Dokuz yaşında gündüzleri yalnız olmanın sadece Pippi’nin ve benim bildiğim bazı avantajları vardı. Zamanımı neyle geçirdiğimi kimse takip etmiyordu. Annem yeniden evlendiğinden beri ben babamla yaşıyorum. O artık yeni bebeğiyle meşgul olduğu için benimle ilgilenemezmiş. Babam desen, o kendini bile unutacak kafada.

Bunların vakti değil şimdi. Aysel bize gelene kadar denemeler yaparak şu iddia işinde şansımı yükseltmeliyim.

Balkona çıktım. Yapacağım hareketleri kafamda sıraya diziyordum. Hafif bir rüzgar esmeye başladı. Bir karga gakladı uzaktan. Trabzana yaklaştım.

Demiri tutup Pippi gücüyle sıktım. Serindi. Onun yalnızlığıyla mahalleye baktım. Issızdı. Annesini onun kadar özledim. Sızladı. Babasını aradı gözlerim.

Sağ bacağımı balkon demirinden aşırıp ayağımı çiçek tablasına koydum. Tabla epey küçüktü ama solucan gibi bükülürsem içine yerleşebilirdim. Sağ ayağımın üzerine basıp trabzana yüklenerek sol ayağımı yerden kaldırdım. Gücümü toplayıp bedenimi iyice yükselttim.

Spor dersinde kasa üzerinde yaptığımız beter bir hareket vardı. Tam öğretmenin not vereceği gün, bir mucize gibi başarıvermiştim o hareketi. Şansım yaver gitmişti. Şimdi vücudumu çevirip tablaya doğru dönerken o şansa ihtiyacım var. Trabzana oturarak iyice yerleştim. Sağ bacağım dışarıda sol bacağım balkonun içinde sallanıyordu.

Karşı binaya yeni taşınanlar perde takıyorlardı pencereye. Güneşi dışarıda bırakıp kendi hayatlarının gölgesini oluşturuyorlardı. Sınırlar ve kuralların dünyasından çıkalı benim için çok zaman oldu. Artık bir ailede yaşamanın nasıl olduğunu kendime hatırlatmaya çalışmaktan bile vazgeçtim.

Onlar perdenin arkasında kaybolurken ben sağ elimle arkamdan trabzanı tutup dönerek sol ayağımı da tablaya koydum. Artık balkona sırtımı dönmüş, ayaklarım tablanın içinde, trabzanın üzerinde ellerimle tutunmuş oturuyordum.

Hayatımın bugüne kadarki en özgür anı olabilirdi bu. Yalnız değil, özgür. Derin nefes aldım, o hissi içime çektim. İçim titredi.

Banu! Çıldırdın mı sen? Çabuk balkona geri dön!

Kulağımda yankılanan bu sinirli ses beni gökten yere indirdi. Ses telaşlıydı, kesin uyum bekliyordu. Kendimi ona doğru çevirmeye çalışırken ben de telaşlandım. Yan komşu Neriman teyzeyle göz göze geldik.

Baban yok mu evde kızım? Dur, sakın bir delilik yapma!

Babam kahvede.

Bakışlarındaki korku bana da geçti. Deli gibi görünüyordum demek ki oradan. Güçlü ve cesur değil. Aklım karıştı. Babama haber uçurursa başıma gelecekleri düşündüğümde trabzanı tutan ellerim terledi. Ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Derken sakinleştim. Çünkü aklıma atım geldi. Koca beyaz aygırım. Ona atlayıp topuklasam mesela, birlikte hızlansak, çok hızlansak, rüzgar içimizden akıp gitse, saçlarım onun yelelerine karışsa, bacaklarım gövdesine sarılıp sıkı sıkı tutsa, beraber uçmaya başlarız.

Banuuuu yavrum, hayır yapma!

Tek bir gösteri şansım olsaydı, uçabildiğimi herkese göstermek isterdim. Annem bebeğinin odasının camından beni gördüğünde gözleri parlardı. Benim de bir zamanlar bebek olduğumu hatırlar, yüreği titrerdi.

Çiçek tablasında ayağa kalkmıştım. Bakışlarımı ileri dikip kollarımı yukarı kaldırırken gözlerimi iyice yumdum. Atım ön bacaklarını öne, arka bacaklarını arkaya uzattı. İleri doğru atılıp kendimi atımın gövdesine bıraktım boylu boyunca.

Ahhh, gitti kız!

Karga dövmeli hasta bakıcı dürterek soktu serumu koluma. Gözümü açıp onun gözlerine baktım. Beklenmedik şekilde yumuşaktı. Eğilip gülümsedi bana.

İyi olacaksın, ben yanındayım.

Ambulans yana döne ilerlerken ellerimden tuttu. Sağa sola kayarak geçiyorduk sokaklardan.Araçlar durup bize yol veriyordu.

Pippi kesin beyaz önlüğüyle bekliyordur hastanede beni. Nerede kaldığımı merak etmiştir.

Annenle babana haber vermişlerdir. Onlar da gelirler.

Sıradan bir günü böyle bir macera çevirerek bugünkü peksimetleri kesinlikle hak ettim. Bunu Pippi’ye söyleyeceğim. Annika’yı da çağırır, birlikte biraz eğleniriz. Annemle babam kusura bakmasınlar. Biraz da onlar bekleyecekler beni artık.

Nilüfer Birdal

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir