Bütün sinir uçlarım heyecanla, bilinmezlikle, tutkuyla, nefretle, aşkla ve daha bir sürü şeyle harekete geçerken kapıyı açtım, soluğumu tuttum, eşiğe sol ayağımı bastım ve kendimi, kendime ait bir odanın kendine ait yalnızlığına bıraktım.

O kendine ait yalnızlığın içinde beni bekliyordu yine. Odanın perdesiz tek penceresinin önünde kıvrılmış usulca yatıyordu.  Odadaki varlığımla birlikte kıvrıldığı yerden uzadı uzadı uzadı ve kendini yatağa attı. Üstümdekileri çıkardım, uzandım ve bana yaklaşmasını bekledim. “Hazır mısın?” “Bütün gün bunu bekledim.” Kıvrılarak ilerledi, dilini uzattı ve ayaklarımdan başladı beni içine almaya. İlerledikçe birlikte kıvrılmaya başladık. İlerledikçe soğuk ve pullu deriyi kuşandım bütün bedenime. Büyülü gözlerim ve kıvrak dilimle hazırdım gecenin büyüsünde yeni bir ava çıkmaya.

Bir yıl önce, babamın bıraktığı “Ben Heves’le gidiyorum, annene anlatırsın durumu” notuyla çaresizliğin kıyısında kendime bir yol ararken, gecenin karanlığında ilk defa gördüm onu. Parlak zehir yeşili, bakarken insanın kanını donduran bir boa yılanı. Korkum şaşkınlığımın önünde bütün kelimeleri unutmuş bakakaldım karşımdakine. “Korkma desem bir faydası olmayacak, çok net görüyorum ama yine de korkma. Senin için buradayım ve sen hazır olana dek hiçbir şey yapmayacağım.”

Derinden gelen zarif tıslamalar eşliğinde kıvrılıp uzayan çatal dil dudaklarıma kadar uzandı, yalayıp geçti. Yer ayaklarımın altından kayarken bütün hücrelerimin sarsıntısını kendi kulaklarımla duydum. “Sen benim için geldin ve benim hazır olmamı bekleyeceksin. Pekiyi ben neye hazırlanıyorum?” “Bundan sonraki hayatına.” Sınıf arkadaşımla ortadan kaybolan bir baba, varlığımla sürekli bunu ona hatırlatacağım bir anne ve babasını sınıf arkadaşının derinliklerinde kaybolurken düşünmekten kendini alıkoyamayan ben. Günaha son çağrıyla savrulan kutsal aile. E böyle bir hikâyede beni bundan sonraki hayatıma hazırlamaya bir yılanın gelmesi de kaçınılmaz son sanki.

“Bırak yutayım seni, karışalım birbirimize. Gecenin hediyesi olsun bu sana yeni hayatında. Kıvrıla uzaya gecenin dehlizlerinde kaybolup tekrar bulalım yolu. Gün ışığı kendine ait odana döndürsün seni sen istediğin sürece.”

“Teklif güzel. Peki nasıl olacak bu beni yutma işi?” sorusu dökülürken ağzımdan kendim de şaşmıştım kabulün bu kadar hızlısına. Tam bir yıldır, hatta bugünü de sayarsak bir yıl on dokuz saattir her gece onun tarafından yutulmanın esrikliği pompalıyor yaşama gücünü damarlarıma. Yutulduğum an başlıyor özgürlüğüm.

Annemin odasından süzülüyorum içeriye önce. En karanlık rüyalarına dilimle itiyorum onu, daha çok düşünsün Heves’le babamı diye. Evet bizim eve gire çıka çeldi aklını babamın Heves. Evet sebebi benim, Heves benim arkadaşım. Güzelliğini anlata anlata bitiremediğin, hep tarzını tavrını örnek alayım diye akıl verdiğin Heves. Ya işte aklını alıverdi babamın. Bak bana, benim bacaklarım kalın, sana benzemiyorum ama bütün gece benim artık. Hepinizi bir dil darbesiyle itiveriyorum en derin kuyularınıza. Tısss.

Sonra dışarı süzülüyorum. Gecenin ayazıyla parlak pullu derim buz devrinin emsalsiz buzulları kadar soğuyor. Kendimi savuruyorum, üzerimden düşen soğuk damlalar nefesini kesiyor köşedeki sokak köpeğini tekmelemek için yeltenen adamın. Caddenin sonunda yürüyen bir kızın arkasında iki adam daha görüyorum sonra. Yaklaşıp buzdan bir son nefes üflüyorum kulaklarına, tısss. Sonra yol beni yine ona götürüyor. Oysa sokaklarda cezası buzdan nefese kesilecek o kadar çok adam var ki. Ama ben yine de dönüp dolaşıp ona gidiyorum. Baba Çıkmazı, on dört numara. O eşikten geçerken her seferinde bir korku kaplıyor içimi ya birden kusarsa beni ya İnci olursam yakalanırsam babama. Kısacık bir an bu yılanın gözünde. Korku yerini buz gibi bir güvene bırakıyor, hatırlıyorum gecenin koynundayım. Babam ve Heves. Sarılmış yatıyorlar birbirlerine. Çıplak, tek vücutta iki beden. Kıvrılıp giriyorum aralarına, huzursuz bir kıpırdanma nefeslerde. Önce dişinin soluğunu kesiyor dilim en kıvrak dansıyla. Babamın kucağındaki kutsal dişi, babanın kucağında zorla kutsanan dişinin intikamını alabildi mi? Bilmem, merak etmiyorum.

Ve sıra erkekte.  Sırtından sürünerek yaklaşıyorum, ensesinden boynuna dolanıyorum. Bak bana, buradayım. Birazdan damarlarından kan çekilmeye başlayacak. Fark edemeden bir de bakacaksın bitmiş nefesin. Gözünün önünden geçenlerin arasında İnci var mı yoksa yine kutsal dişinin mağarasında bir heves erkekliğini mi keşfediyorsun. Bilmem, merak etmiyorum. Yılanlardan korkma baba, korkma sakın parlak zehir yeşili pullardan.

Her gece sabaha dönerken yüzünü, görevini tamamlamış muzaffer bir edayla dönüyorum kendime ait odaya. Girdiğim sularda unutuluyor, yok oluyor yılanın gözüne hapsettikleri. Hep yeni bir hayat başlayacakmış gibi geliyor ama gün sonunda karanlığına dönüyor.

Burcu Karakelle

Shares:
2 Yorum
  • ARZU ALTUNBULAK
    ARZU ALTUNBULAK
    18 Mayıs 2022 at 13:58

    Çok etkileyici, betimlemeler, kurgu anlatım
    Akıcı
    Tebrikler…
    Arzu Cura Altunbulak

    Reply
  • Ayten
    Ayten
    18 Mayıs 2022 at 14:03

    Burcum muhteşem çok akıcı bir üslup birde okuyucuyu merakla sona sürüklüyorsun 👏👏💕🤨

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir