“Bizler annelerimizi anne kimlikleri dışında bir kadın olarak görmeyi, bir insan olarak görmeyi ve onlarla empati kurmayı geç öğreniyoruz.”

Merhaba Müjde hoş geldin. Yazar Söyleşileri’nde konuğumuz olmayı kabul ettiğin için çok teşekkür ederiz. Öncelikle seni tanımak isteyen okurların için Müjde Alganer kimdir? Gündelik hayatında neler yapar?

Merhabalar sevgili Aynur. Aslında senelerce insan kaynaklarında çalıştım. Ağırlıklı seçme yerleştirme, beyin avcılığı yaptım. Sonra şifa konularına merak saldım ve tesadüfler beni yazma yolculuğuna yönlendirdi. 2010 senesinde yayımlandı ilk kitabım ve böylece yazmadan duramadığım seneler başladı. Ankaralı’yım. ODTÜ İşletme mezunuyum. İstanbul’da yaşıyorum.

Yazmak sanırım bir çeşit var olma şekli?

Evet fark etmeden yaşamın bir parçası oluveriyor. Dünyaya bakma şeklin değişiyor. Bir daha asla eskisi gibi olamadım mesela. Yazmak bir yandan yalnız kalmaya razı olmak. Yalnız başına kaldığın ama yazarken dünyayı değil aslında kendini keşfettiğin bir süreç. Ve ondan uzak kaldığında hissettiğin rahatsızlık, yazarken çektiğin sancılar filan bütün bunlar gerçekten de başka türlü bir var oluş.

Ziziro sana ilham veren gerçek bir yaşam öyküsü müydü? Yoksa hikâyenin tamamını sen mi kurguladın?

Ziziro benim yayımlanan dördüncü kitabım. Hikâyenin ilhamı kızım ve onun ergenlik dönemi. Kitabın içindeki birçok diyalog kızımla yaptığımız konuşmaların izlerini taşır. Bazen uslu çocukların travmatik ergenlik dönemleri olabiliyor. Romanın kahramanı Diren de böyle aslında. Fakat geri planda mutsuz bir aile var. Ben mutsuzlukları kaçınılmaz görüyorum. Bu yüzden kitabın odak noktası mutsuzluk değil bizim onlarla ne yaptığımız. Kurban olmadan hayata devam etmeyi seçmek mesela. Fakat Ziziro’nun kurgusunun gerçekle bağlantısı yok.

Okumayanlar için kitap hakkında çok kısa bilgi verebilir misin?

Kahramanımız matematik öğretmeni Diren. Roman iki damardan yürüyor biri Diren’in sarmal olarak kendi geçmişine ailesine ve ağırlıklı olarak annesiyle yaşamına, yurt dışında okurken edindiği arkadaşlıklar ve deneyimlere ait diyalog ve sahneler; diğeri yetişkinken yaşadığı aşk macerası üzerinden devam ediyor. Bazı gerçeküstü öğeler de var, bunlardan biri evdeki konuşmaları kayıt altına alan zeytin ağacı ve tabii Diren’le hemhal zizirolar yani ağustosböcekleri. Bu arada Diren’in annesi Kıbrıslı ve romanda bu kültüre ait bazı değinişler de mevcut.

Romanı okurken kahramanın “Var olan annenin yokluğu” ile baş etmeye çalıştığını düşündüm hep. Diren’in olduğu haliyle sevilmeye, en çok da annesi tarafından koşulsuz sevilmeye duyduğu ihtiyaç, aynı zamanda baba figüründen tamamen mahrum oluşu çok etkiledi beni. Yazar olarak senin okuyucuya geçirmek istediğin bir duygu var mıydı? Okuyuculardan nasıl tepkiler aldın?

Güçlü karakterdeki bir annenin kızı olmak zor aslında. Çocuklar kendi kişiliklerini bulmaya çalışırken bu tür ebeveyn profilleri bazen zorlayıcı olabiliyor. Ve bizler annelerimizi anne kimlikleri dışında bir kadın olarak görmeyi, bir insan olarak görmeyi ve onlarla empati kurmayı geç öğreniyoruz. Ez cümle klasik bir anne figürü yok burada. Yani fedakarlık, adanma, yemeden yedirme, içmeden içirme, saçı süpürge etme vb. kavramları vardır bizim annelik sözlüğümüzde mesela. Oysa annenin bireyselleştiği ve çocuğunu pamuklar ve fanuslar içinde büyütemediği bir hikâye var karşımızda. Okurlardan aldığım tepkiler çok güzeldi. Metaforları ve aslında ağır bir konuyu ağır olmayan bir dille yazdığımı söylediler. Özellikle son kısmın etkileyici olduğunu belirttiler.

Senin ayrıca editörlük kariyerin de var. Hangisi daha keyifli editörlük mü yazarlık mı?

Yazma sancılarını bilen birinin editörlüğü aslında farklı. Editörlük için eğitimler de aldım. Ama en çok yolda öğrendim. Yani ben tipik bir editör olsaydım sanırım yazar adaylarına bu kadar faydam dokunmazdı. Yolu iyi bildiğim için ve insanlarla uzun süreler yaptığım binlerce mülakat tabii beni çok besledi. Ayrıca bir işe başlama, sistematik kurma, hayal kurma ve yolda cesaretle yürüme gibi motivasyona ait süreçleri de yöneterek yaptığım yazar koçluğu maceralarımın hepsi ayrı güzeldi. Öte yandan yazmak başka bir dünya. O dünya tamamen bana ait, benim doğum yaptığım yer. Editörlük ebelik gibi diyeyim.

Türk yazarlar içinde bu kişinin eserleri beni yazar olmak için çok motive etti diyebileceğin bir yazar var mı?

Aslında gençlik dönemimde Duygu Asena’yı çok severdim ve takip ederdim. Ben de bir gün kadınlar hakkında yazmalıyım dedirtmişti bana.

Yazarken hayal gücünün sınırlarını zorladığın, bunun da toplumsal yargılarla ters düşebileceğini hissettiğin oldu mu? Hiç sildin mi yazdıklarını?

Aslında cesurum bu konuda. Şimdi bunu yazarsam eşim dostum ne der diye düşünmek ve hayal gücüne ket vurmak pek anlamlı değil. İçinden ne çıkardığına bakıp bunu nasıl çıkardığında estetik olur diye bakmak anlamlı. Yazdıklarımı sansürlediğim oldu evet.

Yazarken önceden planlar mısın, çalakalem mi yazarsın?

Aslında bir fikri alıp yoğurmayı seviyorum. Çalakalem yazmam. Sonu flu bile olsa bir fikrim vardır. Tali yollara da sapsam hatta sonunu değiştirsem bile başlarken hedefli gitmeye çalışırım.

Bugünkü bakış açınla ilk yazılarını nasıl değerlendiriyorsun?

Hiç beğenmiyorum. Emin ol birçok yazar aynı şeyi düşünüyor.

Şu anda yazdığın bir kitap var mı?                                                                                                         Kısa süre sonra yayımlanacak bir kitabım var. Onun hazırlığındayım.

Yazar olmak isteyenlere tavsiyelerini alabilir miyim? Yazarlık atölyeleri hakkında neler düşünüyorsun?

Birçok yol var. Yazar adayının ihtiyacı aslında bir ayna. Geldiği yeri görmek, teknikler öğrenmek ve başkalarının üretimleriyle karşılaşmak. Bunların hepsi müthiş faydalı. Bazen bunların hiçbirisine ihtiyaç duymadan doğuştan yetenekle ilerleyenler de var. Ve diğer yandan kendisini keşfetmemiş yazarlar da mevcut. Bu bir kas aslında. Eğer mevzu olanı geliştirmekse, atölyeler ve bireysel çabalar çok önemli.

 En son, hangi kitabı okudun?

Marguerite Duras’ın “Yazmak”ını ve Faruk Duman’ın “Yazmalı Defter”ini.

Sevgili Müjgan Alganer’e, değerli bilgi ve tecrübelerini bizimle paylaştığı için çok teşekkür ederiz. Kaleminizin hiç susmaması dileğiyle…

Röportaj: Aynur Dervişoğlu

Shares:
1 Comment
  • yavuz şen
    yavuz şen
    2 Aralık 2021 at 18:47

    başarılarının devamı dileğiyle…sevgiler…….

    Reply

yavuz şen için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir