Hava sıcak, boğucu. Gemi, yavaş yavaş yanaşıyor iskeleye. Nefes bile alamıyor insan. Ciğerlerim yanıyor. Görevlilerden biri ayağını babaya dayamış bir şeyler anlatıyor berikine. Ayaklarının dibinden bir fare geçip gidiyor, fark etmiyorlar. O kadar doğal, o kadar sıradan ki aldırmıyorlar bu yanaşmaya. Biliyorlar bir yanaşıp bir ayırılacak, bir kavuşup bir uzaklaşacak… Gemi tornistan yapıyor, motorlar gürültülü. Tuhaf bir homurtu yükseliyor. Gemiyi tutmakta zorlanıyor sanki. Deniz köpürüyor. Hırçın. Dalgalar deli deli vuruyor. Uzaklaştırıp duruyor gemiyi. Kaptan daha bir zorluyor motorları, uğultu büyüyor, büyüyor, pervaneler beynimin içinde dönmeye başlıyor. Deniz azgınlaştıkça azgınlaşıyor. Pervane karıştırdıkça köpürüyor. Bir dalga vuruyor iskeleye ve sonra köpükler yitip gidiyor maviliğin içinde. 

Miçolar kalın bir halatı fırlatıyorlar kıyıda bekleyenlere doğru. Hızlı hareketlerle önce ilmeği geçiriyorlar babanın boynuna, sonra bir sağdan bir soldan sekiz çizerek doluyorlar halatı. Sadece bir iki tur döndürüp bırakıyorlar. Kıyıda patlayan dalgalar alıp götürmek istiyor gemiyi beraberinde. Pervaneler dönüyor, kaptan izin vermiyor. İskeleye doğru hafiften kayıyor. Halat biraz bollaşıyor. Bir tur daha sarıyorlar. İzin verseler akıntıya koyuverecek kendini. Dalgalar kıyıya vurdukça biraz yanaşıyor, uzaklaştığında peşi sıra gitmek istiyor. Bir yükselip bir alçalıyor. Her yükselişte biraz kayıyor ama halat izin vermiyor. Asılıyor sıkıca ve usulca geri geliyor. Sonra tekrar atılıyor öne doğru, yine halat babanın boynunda kayıyor usulca. İyice geriliyor ama bırakmıyor. Gemi dizginlenmiş boyun eğiyor gibi ama değil. Sallanmaya devam ediyor. Her an gitmeye hazır sadece biraz mola vermiş, bir solukluk uğramış gibi. Tıpkı gelip gidenler gibi…

İnsanlar bir telaş içinde atlıyorlar iskeleye daha tam yanaşmadan gemi. Kaçıyorlar mı yoksa bir şeyleri mi kaçırıyorlar? Akın akın boşalıyorlar gemiden ve şehrin kalabalığına karışıyorlar. Dalga dalga yayılıyorlar. Umursamaz. 

Kapıları açıyor halatları bağlayan görevliler. Sessizce ilerliyorum gemiye doğru. İskeleye bir rampa uzatılmış. Babaların yanından geçerken bir halata bakıyorum bir gemiye. Çapraz sarılmış kolalarıyla kıskıvrak yakalamış. Sonsuza kadar öylece kalacaklarmış gibi. Deniz koyu, derin. Şıp şıp vurup duruyor bordaya. Usulca merdivenlerden çıkıp güvertede kendime bir yer buluyorum. Fare ile göz göze geliyoruz. Halatı dişlerinin arasında ufak ufak kemirip duruyor. Ne ona aldırış eden var ne o kimseye aldırıyor. İskeleye koşuşturan, son anda gemiye atlamaya çalışan insanların telaşını izliyorum. Gemi ile iskele arasında patlayan dalganın sesi çınlıyor kulaklarımda. Canhıraş çırpınıp kurtulmaya çalışıyor hâlâ. Kaptan motorları çalıştırıyor, halatı çözüyorlar ve gemi usulca ayrılıyor iskeleden. Pervaneler suyu karıştırıyor. Köpükler ince bir yol oluşturuyor kıç tarafında.

Genç bir çift oturuyor karşı sıraya. Neşe içinde konuşup şakalaşıyorlar. Habersiz… Fare kırt kırt kemirmeye devam ediyor. Kıtırtılar yükseliyor. Elinde askılı tepsiyi sallayarak bağırıyor çaycı. Başı ufka doğru çevirip motora yol veriyor kaptan. Tost, ayran… Var mı isteyen? Tavşankanı çaylar… Su bordaya doğru yükseliyor hoyratça. Sonra takla atıp kendi üstüne kapanıyor. Halka halka beyaz lekeler açılarak uzaklaşıyor gemiden. Silikleşiyor. Sessizce durup izliyorum. Bir geçit törenini izler gibi.  Dalgaların ucunda köpükler. Duyulmadan, görülmeden kayıp gidiyorlar. Ne bir dua, ne bir çift söz. Köpükler çoğalıyor. Halata sarılıp asılmak nafile. Ne köpüğün oluşmasına engel ne de gemiden uzaklaşıp gitmelerine.  Yine de halatı sıkıca sarmak istiyorum. Tutup sıkıca asılmak. Kayıyor avuçlarımın içinden. Ellerim yanıyor. Canım acıyor. Deniz köpük köpük. Pervaneler dönüyor. Fare kemiriyor. Gemi ilerliyor. Kesik kesik beyaz lekeler. Minik çırpıntılarla uzaklaşıyor. Son kez sımsıkı sarılıyorum tıpkı halatın babaya sarıldığı gibi… 

Zeynep Parlar

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir