Hostesin usulca dürtüp, “İnişe geçiyoruz hanımefendi. Koltuğunuzu dikleştirip, kemerinizi bağlar mısınız lütfen,” demesiyle uyandım. Nerede olduğumu anlamam ve de içime o taş gibi ağır yumrunun geri dönüp oturması bir kaç
kirmizi
Eski zamanların siyah beyaz fotoğraflarından bir kare gibi kalbe hafifçe dokunup, derin bir iç çektiren bu Arnavut kaldırımlı Boğaziçi sokağındaki pembe evin terası, gençliklerinden güç alan çıtkırıldım evlerin arasından sıyrılıp
Bakışlarımız yumuşuyor. O da daha sakin şimdi, ben de. Bildiğimiz tek denizin iki balığı değil miyiz ne de olsa, hangimizin ilk vazgeçip de, tuttuğu nefesini bırakıp yüzeye çıktığı fark eder