Aynanın karşısında kafasını sağa sola çevirirken, ellerini ara ara kırlaşmış darmadağın saçlarında gezdirdi. Günlerdir uzayıp yüzünü hepten kaplamış sakallarına uzun uzun bakıp kendi kendine söylendi. “Ulan şu haline bak, iyice koyuverdin kendini.” Hızlıca soğuk bir duş aldı. Dolabında kalan son temiz pantolonu giydi, üzerine bir gömlek uydurdu. Annesinin hesabından çektiği parayla birkaç gün önce satın aldığı beyaz yavru köpeği alıp evden çıktı. 

İçindeki süs havuzunda kuğuların yüzdüğü parka vardığında saat üçü biraz geçiyordu. Çocuk parkına yakın bir banka oturdu, arada bir gazetesiyle ilgileniyormuş gibi yaparak kum havuzunda oynayan çocukları izlemeye koyuldu. Dört beş yaşlarında, siyah kıvırcık saçlı bir çocuğun kendisine doğru geldiğini gördü. Heyecandan istemsizce hızlı hızlı salladığı bacağını eliyle durdurmak zorunda kaldı. 

– Çok tatlııı… Sevebilir miyim?

Hafifçe gülümseyerek başını salladı. 

– Adı ne?

– Bonbon… Peki senin adın ne?

– Ceren… Biliyor musun? Babam bana köpek alacak. Doğum günümde. Hem de yavru köpek.

– Yaa ne güzel. Köpekleri çok mu seviyorsun? 

– Eveeeettt

Küçük kız eğilmiş köpekle oynarken, etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Parkın diğer köşesinde bir o yana bir bu yana volta atan, elini kaldırıp indirerek yüksek sesle telefonda konuşan bakıcıyı gördü. “Bonbon sıkılmış, dolaştıralım mı biraz?” diyerek kalktı, köpeğin tasmasını çekerek az ileriye, bir insan boyu yüksekliğe ulaşmış taflanların arkasına doğru yürüdü. Minik kız peşlerinden geliyor, durmadan köpekle ilgili sorular soruyordu. Ceren’in köpeği kucağına almasına izin verdi, dizlerinin üzerine çömeldi, titreyen elini kızın saçlarında, yanaklarında gezdirdi. Tam o sırada “Cereeen nerdesiiiin” diye bağıran kadının sesi duyuldu. Çocuk bir anda kucağındaki köpeği yere bıraktı, dönüp koşarak uzaklaştı. O bir süre olduğu yerde kaldı. Bekledi. Yavaş yavaş kalkıp bitkilerin arkasından parkı gözetledi. Kimse olanların farkında değildi. Rahatladı. Yavaş yavaş yürüdü, bir süredir ziyaret etmediği annesine gitmek üzere en yakın çıkıştan çıkıp gözden kayboldu. 

Tansel ayda bir ziyaret ettiği annesine işlerinin daha da kötüye gittiğinden, dükkanı kapatmak zorunda kaldığından bahsederken, annesinin anlattıklarına tepki vermeyişi, her zamankinden daha çok sinirlerine dokundu. “Geçen sene gelip borç istemiştim senden hatırlıyor musun? İstediğim de seni sarsacak bi rakam olsa neyse, elli altmış bin TL. İşi kurtarabilirdim. Senin yüzünden. Bencilin tekisin sen!” Annesine bağırdığını, bakıcı kadın mutfaktan apar topar gelip endişeli gözlerle kendisine bakınca fark etti. Sustu. Altı ay kadar önce alzeimer teşhisi konulan annesi, gözlerini dikmiş, oyuncak bebek gibi başını sallayarak boşluğa bakmaya devam ediyordu. Babası başka bir kadın için onları terk ettiğinde de böyle olmuştu annesi. Günlerce boş gözlerle duvara bakmış, söylenenleri duymamış, yememiş içmemiş, konuşmamıştı. Tansel sekiz yaşındaydı o zaman, hayal meyal hatırlıyordu. Annesi biriyle evlenmişti sonra, kocasının ihanetinin acısını hafifletmek için. Yoksa gerçekten sevmiş miydi o adamı? Bunu hiç konuşmamıştı oğluyla. Adamın on bir yaşına kadar Tansel’e yaşattıklarını da oğlu onunla hiç konuşmamış, konuşamamıştı. Önce korkusundan, sonra utancından. Annesi boşandığında, Tansel’in kabus dolu günleri sona ermişti. Onu koruyamadığı için, ona kol kanat germediği için annesine duyduğu öfke, içinde çok derinlerde, üzeri külle örtülmüş kor gibi duruyor, her fırsatta alev almayı bekliyordu.

Birkaç hafta sonra bir sabah uyandığında odasının içi zifiri karanlıktı. Gece sızmadan önce sadece perdeleri değil panjuru da kapatmış olmalıydı. Hatırlayamadı. Baş ucundaki okuma lambasını yaktı, sağ gözü kapalı, sol gözü yarı açık, elini yatağın soğuk tarafında hızlıca gezdirdi. Aradığını bulamayınca kendi etrafında sağa doğru yuvarlandı, kafasını yataktan aşağı sarkıttı. İşte oradaydı. Yere düşen telefonu aldı, birkaç gün önce tekrar gittiği parkta gizlice çektiği, günlerdir defalarca izlediği videoyu açtı. Siyah kıvırcık saçları iri kara gözleriyle o yine karşısındaydı. Minik kızın, elinde beyaz pelüş köpeği ile defalarca kaydıraktan kayışını, koşarken yere düşen bir çocuğu elinden tutup kaldırışını izlerken kapının zili çaldı. Videoyu durdurdu. Apartman görevlisi Musa servise çıkmış olmalıydı. Buraya taşındığından beri bir kez olsun kapıyı açıp bir şey sipariş etmemişti. Adam yine de her Allah’ın günü aynı saatte, saat tam onda çalardı zili. Bu sefer uzun uzun çalmıştı. Umursamadı. Komidinin üzerinde ağzına kadar dolu küllüğün yanında duran sigara paketine uzandı. Pakette kalan son sigarayı yaktı. O anda, eline geçeni atıp depoya çevirdiği toz içindeki arka odaya koyduğu köpeği hatırladı. “Hassiktiirrrr” diye söylendi. “Herifçioğlu her yere sıçmıştır şimdi.”

Köpeğin batırdığı odayı temizlemeye çalışırken, ısrarla çalan telefonu açtı. Annesinin bakıcısıydı arayan. “Tansel Bey, anne kötüleşti. Çabuk gelmeniz lazım.”  Hiçbir şey demeden telefonu kapattı. “Bir bu eksikti bugün” diye söylendi.

İkindi namazından çıkan birkaç ihtiyarın katıldığı cenaze namazı kılınırken, Tansel cami duvarına sırtını dayamış, elleri pantolonunun cebinde, dalgın dalgın tabuta baktı. Sabah gün doğmadan başlayan, rüzgarla birlikte şiddeti kah artıp kah azalan yağmur şu saat olmuş dinmemişti. Tabutu sırtlayacak kimse olmayınca, yaşlılardan en genç olanı yakındaki dükkanlara doğru koşturdu, birkaç esnaf çıkıp geldi. Cenazeyi hızla defnedip Tansel’i mezarın başında tek başına bıraktıklarında, yağmur bardaktan boşalırcasına yağmaya devam ediyordu. 

Ertesi hafta yanına köpeği alıp tekrar kuğulu parka gitti. Bir süre oturdu, yüzünü ısıtan sonbahar güneşinin tadını çıkardı. Bir saat kadar sonra artık umudunu kaybetmek üzereyken, bakıcısıyla parka giren Ceren’i gördü. İçinde kıpırdayan, daha önce tatmadığı duyguların heyecanıyla gülümsedi. Çocuk onu görüp yanına gelinceye kadar sabırla bekledi. Bakıcının ortalarda görünmediğini fark ettiği bir an, köpeğin tasmasını kızın eline verdi. “Gidip arabadan Bonbon’un oyuncağını alalım mı Ceren?“ Birlikte arabaya doğru yürüdüler. O kadar heyecanlıydı ki, dizleri vücudunu taşımayacakmış, yere yığılıverecekmiş gibi hissetti. Çocuk hızlı hızlı yürürken babasının almaya söz verdiği köpekten bahsediyordu. Arabaya vardıklarında Tansel köpeği ve kızı kucaklayıp arabanın arka koltuğuna oturttu, kendisi de binip kapıyı kapattı. Yavaşça kolunu kaldırdı, elini omuzuna koyup çocuğu kendisine doğru bastırdı, eğildi derin nefeslerle saçlarını kokladı, yanağını öptü. 

Aynı kokuydu bu. Yıllar önce çalıştığı bankanın yıllık toplantısı için gittiği Antalya’daki otel odasında tam yatmaya hazırlanırken, elinde üzerine mum diktiği bir top kekle kapıyı tıklatan Laçin’in saçlarının kokusu. İyi ki doğdun Tansel! Doğum gününde böyle güzel bir sürpriz hoşuna gitmişti. Aynı bankada çalışması ve evli olması dışında hakkında hiçbir şey bilmediği Laçin. Beraber geçirilen birkaç saat sonrasında bir daha görmediği, hatta zamanla unuttuğu kadın.

Laçin üç ay önce yine doğum gününde aramıştı Tansel’i. Önce doğum gününü kutlamış, havadan sudan konuşmuştu. Sanki yıllardır tanışıyorlarmış da, daha dün görüşmüşler gibi. Konuşmaları tuhaf gelmişti Tansel’e.  Abartılı bir samimiyet. Ama aynı zamanda da üzeri örtülmeye çalışılan bir samimiyetsizlik. Lafı dolandırmaktan yorulmuş olacak ki, dört buçuk yaşındaki kızının gerçek babasının Tansel olduğunu, bu sırrı tek başına daha fazla taşıyamadığını söyleyivermişti iki kesik, tiz kahkaha arasında. Eşinden boşandığını anlatmış, “Kızımla babası birbirlerine çok düşkünler, bunu da bilmeni istiyorum” demişti. “Al bu bilgiyle ne bok yersen ye, ama kızımı babası bildiği adamdan ayırma mı diyorsun sen şimdi?” diye gürlemişti Tansel, telefonu Laçin’in yüzüne kapatırken.

Tansel tıpatıp kendisine benzeyen Ceren’i kucağına aldı, yumuşacık saçlarını öptü. Artık eve gitme vaktinin geldiğini, Bonbon’u daha sonra yine sevebileceğini söyledi. Onu arabadan indirdi, koşarak parkın içine gidişini izledi. 

Hayatında ilk kez, bir şey uğruna savaşma isteği duyuyordu. Avukat arkadaşını aramak üzere telefonunu eline aldı.

Aynur Dervişoğlu

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir