Mutfaktan gelen pat sesiyle uyandım. Panjurların arasından duvara pul pul yansıyan güneş, her seferinde kıpır kıpır ediyordu içimi. “Ah Timuçin,” dedim içimden.

“Mutfaktaki günahsız kelebekler ile uğraşacağına, makineye bir film tak artık da çek şu duvarın fotoğrafını.”

Yine mi?” diye sorarak, ilgileniyormuş gibi görünmek istedim.

“Kelebekler,” diye anında cevap verdi Timuçin. “Niye hiç ilgilenmiyorsun şu mutfakla? Belli ki dolapların birinden çıkacak kokusu.”

Dört yıl önce önüme gelen basit bir mahalle kavgası dosyası üzerine birlikte çalışıyorduk Timuçin’le. Daha doğrusu ben, birlikte çalıştığımız yalanına inandırıyordum kendimi.Timuçin ise, orta parmağının ucunda iyice belirginleşen sarılığa inat, gece boyunca pencerenin dibinden ayrılmamış, kuşlara ekmek kırıntıları bıraktığım köşeyi izmaritle doldurmuştu. Olaya tesadüfen karışan ya da öyle olduğunu iddia eden müvekkilim İlhan’ın dört yıla kadar hapsi isteniyordu. “Abi, kulun köpeğin olayım çek kurtar şu işten beni,” demişti aradığında. Sesi boğuk ve kesik kesikti. “Neredesin sen,” diye sorduğumda, “Ab.., ben şi… boş… nerede olduğ.. adresini verebilir m.. ziyaret etme.. ist… sizi.” Ben de telaşla, dosyalardan adresini bulup, ümitsizce mektup yollamış, İlhan’dan haber almayı beklemiştim.

Tam iki hafta sonra, eliyle koymuş gibi bulmuştu bizi. Zili çalmamakta ısrarcıydı. Sanki ikinci tokmak vuruşundan sonra kapıyı açmasak, kaçıp gidecekti. Bileklerini açıkta bırakan hâkîbir pantolon giymişti. Ayakkabılarını çıkarmaması için dil döktüysek de ikna edememiştik çocuğu. Kapının ağzında, daha içeri bile girmeden lastik pabuçlarını çıkarmış, ayağıyla zarifçe itekleyerek kendine doğru çevirmişti. Antreden salona kadar, görüşmeyi kabul ettiğimiz için defalarca teşekkür ederek yürüdü. En sonunda salonda Timuçin’in babaannesinden kalma ve eve gelen herkesin oturmaktan kaçındığı tek kişilik koltuğa attı kendini. Kel kafasını örtmek için patlıcan moruna çalan bir kasket takmıştı. Ellerini bir türlü yüzünden çekmiyor, çenesinde çıkan ufak sivilceler ile oynuyordu. Koltuğa oturur oturmaz ayak bileklerindeki kuruluk dikkatimi çekti. Kendisi de bunun farkında olacak ki, bacak bacak üstüne bile atmamıştı. Timuçin,koltuğun önüne bir sehpa çekip çay ve birkaç parça Selanik gevreği ikram edince biraz daha rahatlamış görünen zavallı, başındaki tek belanın bu dava olmadığını, bir haftadır kardeşi ile uğraştığını, ne kadar çaresiz olduğunu, belki bu derdine de derman olabileceğimi söyleyerek melül melül suratıma bakakalmıştı. Henüz yirmilerinde olan küçük kardeşi, ilk kez babasından izin alıp başka bir evde sabahlamış ve ertesi gün eve geldiğinde gün boyu kusmuş, orada burada olur olmaz hayaller görmeye başlamıştı. İlhan’ın annesi zaten çok anlamazdı ama babasından saklamak için, çocuğu odaya kilitlemiş, tüm gün başında bekleyip bakıcılık yapmıştı. Ertesi gün uyandığında nasıl olduysa kapıyı açan kardeşi, babası ile sabah namazına camiye gitmiş, dilinden düşürmediği bir Allah bir Kuran ile bir hafta boyunca deli etmişti İlhan’ı. “En çok babama yaradı bu tabii,” deyiverince de Timuçin dayanamamış, rahatça gülebilmek için önümdeki çay bardağı yarıya kadar dolu olmasına rağmen, kaptığı gibi mutfağa koşmuştu. Ah Timuçin.

O sırada mutfaktan pat diye bir ses geldi. Daha yumuşak bir pattı bu, belli ki öldürmek için bu sefer nihale yerine mutfak bezini kullanmıştı. “Katli vacip bunların,” diyerek bardağımı masanın üzerine koydu. İlhan’ın yüzündeki endişe dağılmış, Timuçin’in yaptığı bu yersiz kelime oyunu belli ki hoşuna gitmişti.

Benden ses çıkmayınca, salona geldi Timuçin. “Var mı çocukla ilgili bir gelişme?”

“Henüz değil, ama olacak,” diyerek doğruldum. Mutfağa doğru sakince yürüyüp, Timuçin’e belli etmeyerek, fırının üstündeki dolap kapağını araladım. Ne var ne yoksa döktüm, sessiz sedasız poşetleyip kapının önüne koydum. Salona döndüğümde Timuçin, kütüphane rafında süs niyetine duran fotoğraf makinesinin tozunu alıyordu.

Ilgın Acar

Bu öykü, Kırmızı Kalem Edebiyat & Hakan Akdoğan ile Kurgu Üretme ve Çözümleme Atölyesi’nde, Betimleme çalışmaları yapıldıktan sonra yazılmıştır.

Shares:
1 Comment
  • ARZU ALTUNBULAK
    ARZU ALTUNBULAK
    18 Mayıs 2022 at 14:00

    Ilgın,
    Ben de bir an kendimi evde hissettim.
    Yalın ve etkin.
    Çok iyi

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir