Yazılarınızı Mutlaka Yedekleyin;
Biliyoruz, bundan binlerce yıl önceki yazılar bile günümüzde bulunabiliyor ancak her yazar bu kadar şanslı olmayabilir. Bu nedenle yazılarınızı yedeklemeyi unutmamalısınız. Bilgisayar ortamında yazıyorsanız Google Drive yazı yedeklemeniz için oldukça uygun. Eğer deftere ya da kağıda yazıyorsanız onu da bilgisayara geçirip yedeklemeyi ihmal etmeyin. Bir yedekleme yöntemi olarak da her yazdığınız yazıyı “kendinize” mail atabilirsiniz.
Yazılarınızı Eleştirecek ve Sizi Doğru Yönlendirecek Birilerini Bulun;
Doğru ve yerinde eleştiri her zaman geliştirir. Yazılarınızı doğru eleştirecek ve sizi iyi bir noktaya taşıyacak bir rehber bulmak hem sizi hem de yazarlığınızı daha iyi bir noktaya taşıyacaktır. Her zaman kendi yazılarınızı eleştirmek zorunda değilsiniz. Ortak okuduğunuz bir kitabı, bir yazarı ve felsefi bir düşünceyi de eleştirebilirsiniz.
Farklı Sanat ve Felsefe Alanlarından Yararlanın;
Yazmak, sadece kitaplarla iç içe olmanızı gerektirmez. Sanatın diğer dallarıyla ilgilenmek, felsefe ve psikoloji okumaları yapmak ufkunuzu her zaman genişletir. Film izlemek, müzik dinlemek, modern sanat galerilerini gezmek, sanat tarihi okumaları yapmak hem yazı özgünlüğünüzü destekler hem de kişisel gelişiminize katkıda bulunur.
Tüm bu maddelerle birlikte en önemli olan “yazma cesareti” göstermektir. Bu yazıyı okuyorsanız, ilk ve en önemli adımı atmışsınız demektir. Asla pes etmeyin. Gittikçe daha iyi olacak. Peki dikkat etmemiz gereken noktalar neler?
- Yazmak istiyorsanız bir meseleniz olacak. Siyasi, varoluşsal, ailesel, toplumsal, bilimsel v.b. Toplumun geneli tarafından yok sayılan, muhalefet edilen bir meselen. Yazar olmak istiyorsanız en başta yapmanız gereken şey düzenli olarak, her gün, rutin bir şekilde masaya oturmak.
- Çoğu kişi, yazma fikrinin büyüsünü seviyor. “Bir kitap yazıyorum” sözünü çok kişiden duymuşuzdur ama gerçekten yazmaya çalışan üç beş kişidir. Yazı başına oturulduğunda çoğu zaman beşinci cümlede takılır kalır. Mario Levi diyor ki, bunun iki açıklaması vardır. Biri kötü, diğeri daha da kötü; Kötü olan, bu konuda sandığınız kadar anlatabilecek hikayeniz ve anekdotunuz olmaması. Daha kötü olanı ise malzemeniz olmasına rağmen anlatabilecek kabiliyetinizin olmaması…
- Yazar olmak istiyorsanız önce okumalısınız. Okumayan kişiler tesadüfen bir iki satır güzel cümle çıkarabilir ama bunları destekleyecek hikayeleri ve fikirleri bütün halinde ortaya dökmesi çok zordur. Bunların örnekleri bir şekilde ünlü olmuş, çok satmış yazarlar arasında da çok fazladır.
- Yazarların en çok ihtilafa düştüğü nokta “iyi okumanın ne olduğu” ya da “iyi okuma diye bir şeyin olup olmadığı”dır. Yani, ‘her gün belli sayıda sayfa okumak iyi okuma mıdır, eline ne geçerse okumak mıdır’ yoksa ‘başladığın bir kitabı bitirmek midir?’ gibi sorulara cevaplar farklıdır.
- İyi bilmediğiniz şeyler hakkında yazmayın. Hatta en iyi neyi biliyorsanız onu yazın. Bu, kendinizle yüzleşmenizi sağlayacak: Ben en iyi neyi biliyorum? Cevap veremiyorsanız henüz hazır değilsinizdir.
- Herkesin “müthiş fikir”leri vardır. Yazmaya başladığız zaman çoğu sıradanlaşır. Eğer yeteri kadar okumuşsanız, yazacağınız fikre “müthiş” demekten o kadar çok imtina etmelisiniz. Cahil cesareti en çok yazarları komik duruma düşürür.
- Konu ya da fikir bulmak işin en kolay kısmıdır. İyi bir yazar olmayı başaran herkes, fikrini övme aşamasını geçip gerçeğe dönüştürmek için durmadan çalışanlardır. Zor olan da bu kısımdır.
- Yazarlık ağır bir işçiliktir. “Duygularımı bilinçakışı ile dökeyim, aklıma ne gelirse yazayım, manayı okura bırakayım.” demekle olmaz. Yazmak, matematik işidir. Zaman, kişi ve mekan üçlüsünün mantıklı bir şekilde kurgulanması, heyecan verici şekilde kırılıp bölünmesi, ayrıntıları doğru yerlerde vererek ya da saklayarak heyecan yaratması gerekmektedir.
- Her saniye okuyun, izleyin, dinleyin ve “yazar hazineninizi” her türlü malzeme ile doldurun. Malzemeleri nerede kullandığınıza kendiniz bile şaşıracaksınız. Yeter ki tüm malzemeyi bir anda kullanmaya çalışıp yazıyı bulamaç haline getirmeyin. Her yazının tek bir konusu olmalı ve oradan yola çıkmalıdır.
- Yeni yazarların en büyük sıkıntısı, ne biliyorlarsa hepsini ilk romanlarında ortaya dökmeye çalışmaları ve eserlerini bir bulamaç haline getirmeleridir.
- Romanınız/hikayeniz bir şeyleri bildiğinizi ispatlama çabasına dönüştüğünde samimiyetini yitirir. Sloganlarla yazmak, okura bir şeyleri gözüne soka soka öğretmeye çalışmak, didaktik hale gelen metinler hamlıktan kaynaklanır.
- Yazarlar yargılarını ve öğretme çabasını bir kenara bırakmalı, hikayeye ve olaya odaklanmalıdır.
- Sözcüklerden tasarruf edin. Aynı hissi daha kısa cümlelerle vermeye çalışın. Aynı bilgiyi ve sahneyi çok daha kısa ve vurucu şekilde tasarlayabilirsiniz.
Anton Çehov der ki: “Vaktim olsaydı daha kısa yazardım.”
- Bağlaçlardan mümkün olduğunca kaçının.
- Mekan ve şeyleri betimlerken çok aşırı detaya girmeyin.
- Karakterleri detaylı tasvirlerden kaçının.
- Okuyucunun atlamak isteyeceği bölümleri öykü dışında bırakmaya çalışın.
- Bir roman okurken atlamak istediğiniz bölümleri düşünün. Çok sayıda sözcük barındıran düzyazı şeklinde kalın paragrafları genellikle atlarsınız. Bunun sebebi burada yazarın ‘yazarlık yapıyor’ olmasıdır. Edebiyat parçalamaktan kaçının.
- İnsanları dinleyin. Onlardan malzeme toplayın. İyi yazarlar bunu yapar.
- Her yazar, yazdıklarının kendisine zarar verebileceğinden çekinir. Satır aralarında babanızın sevmediğiniz yönlerini anlatmak, babanızın tepkisini çekebilir. Anne, baba, kardeş, eş, çocuk derken sizi sansürleyecek çok fazla bağınız vardır. Bu korkulardan ve kendi benliğinizden mümkün olduğunca sıyrılmaya çalışın. Sıyrılamayorsanız, kimseyi birebir anlatmamaya, kimsenin bu karakterle kendini özdeşleştirilememesi için araya küçük değişiklikler ekleyerek bir yol çizin. Karakterinizi, gerçek hayattaki kişilerden farklılaştıracak öğelerle zenginleştirin.
- Hikayeniz, okuyanların bir işine yarasın. Eğer okurlar öykünüzü okuduktan sonra, “Ee yani? Niye anlattın ki şimdi bunu” diyorsa, konu hiçbir yere bağlanmamışsa ya da hikaye, okura hiçbir soru sordurmamışsa, bir an için bile nabzını arttırmamışsa bir yerlerde yanlış var demektir.
- İyi bilmediğiniz konulara girmemeye çalışın. Doğuyu hiç görmediğiniz halde doğudaki acıları anlatmaya kalkmanız, bir zeytin bahçesi görmeden zeytin bahçesi romantizmi yapmanız sizi komik duruma düşürecektir. Yaşar Kemal gibi büyük bir yazar bile gidip kent romanı yazmaya cesaret edememiştir mesela. Hikayede bahsedilecek yerler, anlatılacak hastalıklar, gösterilecek farklı mekanlarla ilgili bir ön araştırma yapın. İşinize yarayacak, göze çarpan detayları not alın.
Hikaye yazarken iki kavramı iyi bilmeliyiz. Tip ve karakter…
- Tip, klişelerle dolu, herkesin kafasında üç aşağı beş yukarı aynı özellikleri canlandıran kalıplardır. Mesela puro ile viski içen büyükelçi bir tiptir. Doğru da olsa yanlış da ol sa insanların kafasında hemen hemen benzer bir tipleme canlanır.
- Bu kişiye sadece soda içirirseniz onu kalıplaşmış bir tipten çıkarır ve bir karaktere büründürürsünüz. Çünkü bu ezberlenmişin dışındadır ve belli ki bir hikayesi vardır. Bu karakterin sadece soda tercih etmek için bir sebebi olmalıdır. Bu sebebi de doğru seçmelisiniz, çünkü bu bağlantı ve farklılık daha sonra anlatılmak üzere kullanılacaktır. Karakterinizi iyi tanıyın. Mesela sebep mide kanseri geçirmiş olması ise hikaye boyunca bu gerçeği unutmamanız gerekecektir. Karakter hasta olduğu bir dönemi olduğunu aklından çıkaramıyorsa ve kurguyu ona göre düzenlemek durumunda kalacaksınız.
- Betimlemeler işlevsel olmalıdır. Marcel Proust onlarca sayfa boyunca bir eteği anlatabilirdi çünkü toplumun belli kısımları birbirlerinin ne giydiğinden, o eteğin nasıl bir şey olduğundan haberdar değildi. Fotoğraf ve sinema yoktu. Bu yüzden tasvirleri uzatmak zorunda idi. Ama günümüzde tasvir kısımları genelde okunmadan atlanır ve genelde hikayeye bir şey katmaz. Eğer tasvir yapacaksanız mutlaka konu içerisinde bir yere bağlamalısınız. Mesela, bir eteğin mavi olduğunu söylüyorsanız bunu bir yere bağlamalısınız; ne bileyim “çocukluk aşkıyla ilk kez buluşmaya giderken de mavi giymişti” gibi bir anektod hikayeyi iyi bir yere götürebilir.
- Doğruluğundan emin olmadığın noktalarda çok detaya girmeyin. Mesela karakterinin bir takım tuhaflıkları varsa, bunları psiklojik bir hastalık ismi ile tanımlamak zorunda değilsiniz. Sahnelemeniz yeterli. Siz karakterinizi betimleyin, okuyucu bir sıfat bir hastalık yakıştıracaksa kendisi yakıştırsın.
- Karakterlerinizi tüm yönleriyle tanıyın. Hikayede kullanılmayacak bile olsa, bu karakterin kültürel durumunu, ekonomik durumunu, eğitimini ve basit aile bilgisini kurun. Yoksa savrularak kaybolma riskiniz artar. Ve hikayede tutarsızlık oluşur.
- Bir karakteri genelleyerek bir toplum eleştirisi yapacaksanız, benzer karakterleri inceleyerek kendi fikrinizin doğruluğundan emin olun. Zaten genelleme doğru ise toplum tarafından kabul görecektir. Oblomovculuk gibi…
- Bunu yapabilmek çok az kişiye nasip olsa da en azından karakterin ismi geçtiğinde herkes nasıl bir karakter olduğunu bilecektir: İnce Memed’in nasıl bir karakter olduğunu kitabı okumamış kişiler bile bilir mesela… Çünkü toplumun genelindeki bir tipi doğru şekilde karakterleştirilmiş ve toplum tarafından kabul görmüştür.
- Hikayenize asla hava durumu ile başlamayın. Eğer hikayenin içinde, hava durumu karakterlerinizin bir aksiyonunda işe yarayacak bir durum değilse, hava durumundan bahsederek başlamayın. (Örn: güneşin kavurduğu, sıcak bir ağustos sabahıydı…)
- “Dedi” dışında fiillerle diyalogları devam ettirmeyin.Diyalogdaki cümleler karaktere aittir. Fiil ise yazarın diyaloga burnunu sokmasıdır. ‘Dedi’ fiili, diyaloga, ‘homurdandı, yutkundu, uyardı’ gibi fiilerden daha az burnunuzu sokmanızı sağlar.
- Dedi’ fiilini modifiye etmek için zarf (belirteç) kullanmayın. ‘Usulca azarladı, nazikçe uyardı, sıkıntıyla arkasını döndü v.b.’ Bu tarz belirteçleri “dedi” yerine kullanmak nitelikli bir edebi metinde büyük hatadır. Yazar burada kendini okuyucuya gösterir ve hikayenin içine girer. Aynı zamanda anlatı ritmini bozar. Kaçının.
- Bağlaçlardan mümkün olduğunca kaçının.
- Mekan ve şeyleri betimlerken çok aşırı detaya girmeyin.
- Karakterleri detaylı tasvirlerden kaçının.
- Okuyucunun atlamak isteyeceği bölümleri öykü dışında bırakmaya çalışın.
- Bir roman okurken atlamak istediğiniz bölümleri düşünün. Çok sayıda sözcük barındıran düzyazı şeklinde kalın paragrafları genellikle atlarsınız. Bunun sebebi burada yazarın ‘yazarlık yapıyor’ olmasıdır. Edebiyat parçalamayın.
“Nasıl?” serimiz, işinize yarayacak pek çok püf noktasıyla devam edecek.
Sevgiyle kalın…