Her şeyi en ince ayrıntısına kadar okudum, diye rahatlattım kendimi. Hatta fazla bildiğimi düşünüp biraz da rahatsız oldum. Yol bir kaç parmak karla kaplı, küçükken lastiğin altında ezilip sağa sola saçılan karları izlerken dalıp giderdim ama şimdi yan aynamdan bakmak bile aklıma gelmiyor. Arabanın sesiyle kararlılığım da arttı, gaza iyice yüklendim. Sanki bir acelem var, hâlbuki gitmeye çalıştığım yerde aceleye hiç yer yok. Ağırlaşmış dalların sakladığı göl, yerden yeni kaynıyormuş gibi belirginleşiyordu sisin altında, yavaşladım, yolun sonu. Tam hatırladığım gibi kıpırtısız, koyu bir grilik. Arabayı çalışır halde bıraktım, bata çıka iskeleye yürürken, aklıma durmamı gerektirecek en ufak bir şey bile gelmedi.
Bu mevsimde buzdan örtünün altına girmeye başlar bu göl, toplam üç adımdır bu iskele, ben dördüncü adımı atmak için geldim, sırtımda kitaplarla dolu bir sırt çantasıyla son adıma hevesli dikiliyorum ucunda. Duraksamam korkudan değil yani korkudan ama batamamak korkusundan. İçim o kadar boş ki ya su bile saramazsa beni diye bakışlarımla gölün griliğini iyice koyulaştırıyorum. Bir batabilsem sana yakınlaşacakmışım gibime geliyor, içimde başlattığın yangına küfürler ederek, sönmek için atıyorum dördüncü adımı.
‘Keşke o hayatta olsaydı’
Therapeutic Hyphotermia sayfa 66 , ilk birkaç saniye nefes almak mümkün olmaz, annenin rahminden dışarıya çekilişin gibi. Ciğerlerin boşalırken kızılca yangın kopar, acıdan ağlarsın, kalan amniyon da dökülür içinden, ağlarsın hayata tutunursun. Ciğerlerine su dolmaya başladığında da yanar ciğerlerin ama benim oraya gelmeme daha var. Donan insanlar neden son anlarında hep soyunmaya çalışır?
‘Keşke o hayatta olsaydı’
Tıpkı bu cümlenin dudaklarından düştüğü an gibi şoktayım şimdi, vücudum hareket etmek istemiyor, suyun sıcaklığı sıfıra yaklaştıkça yoğunluğu artar seni de yukarı doğru daha çok iter, kaldırma kuvveti Temel Fizik sayfa 21. Hiç hareket etmesem razıyım aslında, acı hissetmiyorum. Hayatıma ne zamandır bir kaldırma kuvveti de girmemişti. Ne güzel duygu, omuzlarının altından tutulup yürütülmek gibi.
Ama benim batmak gibi bir derdim var. Çanta omuzlarımın altından aşağıya doğru çekip çözüyor bu kısa vadeli derdimi. Burada olma nedenim kurduğun cümle değil, üzerine alınmana gerek yok. Ondan sonrası da hiç iyi gitmedi gerçi ama şimdi aklımda dolanıp duran bu. Etrafındakiler eksildikçe hayatının yoğunluğu düşer, yüzeyine çıkmakta zorlanırsın, bu da kaldırma kuvveti. Yoğunluğu düşük sıvıların kaldırma kuvveti az olur, yalnızlaştıkça batarsın. Daha çok didinmen gerekir, yüzeye daha nadir çıkıp daha derin nefes çekmen gerekir. Zamanla ciğerlerin büyür, kalbin güçlenir, vücudun gelişir, önünde sonunda nefes almadan yaşamayı öğrenirsin.
Sen ‘Keşke o hayatta olsaydı’ dedin.
Therapeutic Hyphotermia sayfa 112, ilk şokun ardından vücudun karşı konulmaz bir derin nefes çekme isteği duyar, aynı istek bende de var, bu ilk fırsat. Daha sonra başka fırsatlar da geçecek elime ama en hızlısı bu. Olmuyor, pas geçiyorum. Karda kalan birkaç ayak izinden ibaret olabilir hayatım, kısa bir süreliğine, sonra onlar da yok olacak. Bir pandulumun orta sarkacına asılıyım sanki çarpıp uzaklaşandan kalanları, gelip çarpana aktardım. Gelenin heyecanıyla gidenin boşluğunun toplamı sıfır sonuçta, hareket yok. Hiç kımıldayamayacağımı anladım, o yüzden işi kaldırma kuvvetine bıraktım.
‘Keşke o hayatta olsaydı’ dedin. Boş laf, yıllardır kafamda gezinir durur, ayak bastığı yeri dümdüz eder. En ağırları boş laflardır, içini olup olmadık şeylerle doldurur, sonunda da altından kalkamayacak hale getirirsin. Git gide dibe çeker seni.
Theropautic Hypothermia sayfa 200-300 müydü neydi, ne ağır kitap. Eller ve ayaklar feda edilecekler listesinde ilk iki sırada vücut için, o yüzden bütün kanı gövdeye topluyor, önce eller ve ayakların üşümesi ondan. Kurtarılacak daha önemli şeyler var, kalp gibi. En çok kırılanı en çok kolluyor vücut. Beynin musluklarını bile kapatıyor. Ağzımda sigarayla atlasaydım ya diye yarım beyin hayıflanmam ondan.
Donmak âşık olmaya enteresan bir şekilde benziyor, birini görürsün nefesin daralır, elin ayağın kesilir beynin bile çalışmayı bırakır ama kalp patlayacak gibi çarpar. Donmak seni hatırlatıyor, o yüzden takılıp kaldım bir cümlenin kuyruğuna. Kalbin atması yeterli, düşünmeye gerek yok. Kavga anındaydı ve sen ‘Keşke o hayatta olsaydı’ dedin. Kaç yıl geçti. Gittikçe sessizleşti içim, ıssızlaştı. Sesin daha çok yankılanır oldu. Seni dinleyebilmek için daha çok sustum. Anlatmak olmadı. Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsiz olur. ‘Teselliler’ sayfa kaç bilmiyorum, ortalarda bir yer.
Eski sevgilindi o. Yitip giden bir hayata bile karşılık gelemeyen benim hayatım kaldı kucağımda. Gözlerinde zafer tozuna bulanmış bir özlem vardı. Duymak mı görmek mi daha kötüydü hatırlamıyorum. ‘Keşke o hayatta olsaydı’ dedim ben de, ölen biriyle sevgide rekabet edilmiyor zira. Ölen biriyle hiçbir konuda rekabet edilemiyor, o yüzden buradayım. Eşitlenmek için geri gelme yolu yoksa kimsenin geriye tek yol kalıyordu, o yüzden buradayım. Sana biraz daha yakınlaşmak için.
Sıcaklamaya başlıyorum, sanki içimde kim var kim yok ateşe vermişim ısınmak için. Theropautic Hypo…. sayfa …. kaçtı?, umudunu kaybeden vücut topladığı tüm kanı uzuvlara geri pompalar ateş basar her yerini, soyunmaya başlarsın.
Donmak aşık olmaya benzer demiş miydim?
Sigarayla atlasaydım keşke…
Kıvrıla kıvrıla yüzümü okşuyor duman, bir nefes uzaktayım ‘o’ olmaktan.
‘Keşke ben hayatta olsaydım!’
Derin bir nefes sigaradan.
İçim bomboş, ciğerlerim tıka basa doldu.
Yangın.
‘Keşke ben hayatta olsaydım.’
‘Keşke ben…’
…
Günay Avcı
Süper bir kalem 🖊
Çok etkilendim. Bir solukta okudum. Bilindik değil. Farklı. Sonu gelmesin istedim. Yenilerini bekliyoruz. Bol şans…
Sevgili yazar, akıp giden hikayeniz çok güzel, elinize. yüreğinize sağlık. Değersizlik duygusunu ne güzel anlatmışsınız. insana yaşam sevincini kaybettirir.