“Ben bunu yapabilecek kadın mıydım avukat hanım? Anlatsalar, inanmazdım. Siz beni tanımıyorsunuz tabi, ne bilceksiniz? Yeminle, sorun konu komşuya, karıncayı incitmem ben. Ocağın üzerine karıncalar üşüşürler yazın. Tek tek kurtarırım hepsini, kıyamam.”
Sağ elini havaya kaldırıp, titreyen parmaklarını işaret etti.
“Şöyle, incitmeden tutar, mutfak penceresinin önüne bırakırım garipleri. Örümcek ağlarını bile bozmaya kıyamam da yuvadır diye, öyle de bırakılmaz, kızarlar. ‘Parayı aldı, evi temizlemedi,’ derler. Allah’ım, sen affet, derim içimden. Yuva bozanın yuvası olmaz derler ya sayın avukatım. Bak şu yaşadığım hâllere! Ben örümceklerin yuvalarını bile bozmaya kıyamadım da, tuttum, kendi yuvamı yıktım ellerimle.”
Titreyen elleriyle gözyaşlarını sildi. Çantasındaki sigara paketini bulmaya çalıştı.
“İçebilir miyim avukatım, müsaade var mı? Sağ olasın. Ben paket taşımazdım evvelden. Tek tek alırdım cebinden, arada. Bakma, şimdi çaresizlikten içiyorum böyle. Aslında biliyor musun, hamile kalana kadar iyi gibiydik biz. İlkin hamileyken vurmuştu bana. Birkaç ayıp kaset bulmuştum çekmecesinde, ‘benim değil,’ dediydi. ‘Böyle terbiyesizlikle işim mi olur?’ dediydi. Sonra karnıma indirmişti tekmeyi. Arkadaşları bırakmışmış kasetleri. Haberi yokmuş bunun. Çok özür diledi sonrası. ‘Ben sana vurmazdım da, iftira atınca çıldırdım’ dediydi. Bir iki de kadınla konuştuğunu duymuştum ellerden. Biri akrabasıymış, kardeş gibisinden. Öbürsü adres sormuş, anlamamış adresi. ‘Beni bırakıver’ demiş. Bu da bırakmış, sevap olur gibisinden. Kadın demiş, ‘gel kahve içelim abi.’ Buralara kadar yoruldun sen. Bir acı kahve içmiş, bir daha da görmemiş yüzünü. ‘Eller dedikoduya meraklı, kıskanıyorlar bizi’ dediydi.”
“Sonra gebe kaldım diyince, bu arkasını dönüp yatar oldu. Karnım az büyüyünce yatağı da ayırdı temelli. Gel yanıma yat, dedim. Yine arkanı dön de, elin elime, ayağın ayağıma değsin, dedim. Sen de kadınsın avukatım, anlarsın halden. Gençtik o vakitler. ‘Gerek yok, sen rahat yat’ dedi. Televizyonun karşısındaki çekyattan gelmez oldu geceleri. Yuvayı dişi kuş yapmaz mı avukatım? Bozar mıydım yuvamı? Ses etmedim bir daha. Ses etmek istemedim. Biz küçükken anam da hep kavga ederdi babamla. Babam anamı dövdükçe, anam bize sarılır, ağlardı. Kavgalar çoğalınca çekip gitti babam. Bir daha da gelmedi. Yıllar sonrasıgeldi haberi. Dumandan zehirlenmiş yalnız yaşadığı evde. Soba dumanından. Üç gün kimseler fark etmemiş, kokup kalmış öylece. Kızıp etsem de, öfkem dindi o vakit. Hep suçladım kendimi. Keşke uslu dursaydık, bir şeycikler istemeseydik de gitmiyeydi babam, dedim. Anamı da suçladım. Ne yaparsa yapsaydı babam. Anam ses etmese, belki zamanla biterdi kavgaları. Babam da kimsesizler gibi ölüp yitmezdi. Ondan ötürü ses çıkarmadım bizimkine. Kızsın, dedim, bağırsın, dedim. Ne yapsa da ben ses etmem. Çocuklarımın boynu bükük kalmasın, gölgesi yeter, dedim.”
Sigarasını söndürürken, hüzünlü bir aydınlık geçti yüzünden.
“Elif’im doğunca bütün dünya ayaklarımın altına serilmiş sandım, öyle mutluydum. Bu kahvedeymiş, geç gelmiş, gelmemiş… Hiç ses etmiyorum. Elif’imin kokusu başımı döndürmüş, kim ne yaparsa yapsın. Dünya yansa, bana ne! Konu komşu tencere tencere yemek taşıdıydı. ‘Emziklisin sen, ye’ dediler. Sonra seyreldi yemek getirenler. Kapı eşiğinden tabak uzattılar bir iki. Derken tümden kesildi ayakları. Bu da para bırakmayı kesti. Geceleri ya geç geliyor, ya gelmiyor. Sorsan, bebek ağlaması kötü yapıyormuş adamı. Dayanamıyormuş sese geceleri. Su var mı avukatım? Bir fena oldum ben. Sağ olasın. Dedim, bu böyle olmaz. Elif’imin de kırkı çıktı. Konu komşuya temizliğe gitmeye başladım. Mecbur avukatım. Elektriği var, kirası var, suyu, maması, bezi… Hep para. Öylelikle büyüttüm Elif’imi. Sonra Zeynep’im geldi, en son Mehmet’im. Ne bileyim, Allah rızkını verir, derlerdi. Hem çok istediydi erkek evlât. Olsun, dedim. Bir oğlu olursa evini yurdunu bilir, bize tutunur, dedim. Olmadı. Gündüzleri işe gittim, geceleri lif ördüm. Bebe yeleği, patik ördüm. Sattım konu komşuya. Bu, eve hiç gelmez oldu. Haftada bir iki uğrar, elde avuçta ne varsa alıp gider oldu.”
Bir sigara daha yaktı titreyen elleriyle.
“Konu komşu çok severler beni. Allah razı olsun, ben de onları çok severim. Onlar bana kol kanat germese, nasıl büyütürdüm üç yetimi? Ben herkesi severim avukatım.Yeminle, karıncayı incitmem. Her şeye katlanırım. Ama o gece, o adamı getirmeyecekti eve. Bıyıkları ağzının içine sarkmış, tırnakları kirli, kapkara adamın biri. Çok affedersin, ayının teki. Benimki mutfağa çekti beni. ‘Para lâzım Gülümser,’ dedi. ‘Kira birikti. Ev sahibi çık diyor, senin dünyadan haberin mi var?’ Yoksa ben yapar mıydım sayın avukatım? Delirdin mi sen, dedim. Ellerin adamıyla? Tövbeler olsun ya rabbi! Çullandı üzerime, yere yıkıldım. Kurbanda kullandığımız büyük bıçaklar vardı en alt çekmecede. Yeni de bilemişim. Nasıl aklıma geldi, nasıl salladım ben de bilmiyorum. Yeminle hatırlamıyorum. Yine olsa, yine yapardım avukatım. Yapmam mı hiç? Yapılmaz mı?”
Gözyaşları, durduramadığı bir sele dönüşmüştü artık.
“Çok mu kalırım içerde şimdi? Yoksa hiç çıkarmazlar mı beni? Elif’im, Zeynep’im, Mehmet’im ne yaparlar? Anasız, babasız gariplerim.”
“Merak etme sen, devletimiz ilgilenir onlarla” diyerek ayrıldım yanından. Onlarca dosyanın arasına yenisini eklerken, kendime bir acı kahve söyledim.
Esra YÜKSEL
Harika bir öykü, içten, gerçek. Kaleminize sağlık.