Bir ayağım pedikür suyunda, diğer ayağım Kader’in kucağında, tırnak etlerim didiklenmekte iken telefonum ötüyor. Yeni sürülen mor ojelerim bozulmasın diye işaret ve başparmağımla kavrıyorum telefonu. Diğer elimin işaret parmağı yardımıyla ekranı kaydırıp mesajı açıyorum.

“Tuğçe selam. Ben çok düşündüm. Biz beceremedik bu ilişkiyi. Tekrar bir şans vermeye gerek yok. Hoşçakal!”

Telefon elimden kayıyor, pedikür suyuna düşecekken Kader atik bir şekilde havada yakalıyor uğursuz telefonu. Hep böyle anlar yaşıyormuş gibi. “Aman abla, düşseydi giderdi, köpük bozar, saf su olsa neyse…”

Tekrar bir şans vermeye gerek yok da ne demek?

Kader, suyun içindeki ayağıma hafifçe dokunup ayak değiştirmemi işaret ediyor. Köpüklü sol ayağımı kucağındaki havluya bırakıyorum. Kader’den büyük ayağımı Diğerini de dışarıdaki terliğin üstüne. Ayaklarımın çirkinliğini bile düşünecek halim yok bu sefer. Her pedikürde Kader’den utandığım ayaklarım. Daha kötülerini de görmüştür diye kendimi avuttuğum ayaklarım. Çaktırmadan, akmaya meyilli birkaç damlayı gözümün altını sıyırarak engelliyorum. Ayaklarıma mı, mesaja mı üzüldüm şimdi?

Üzüntü, yerini içimde alevlenen bir öfkeye bırakıyor. Yüzüm yanmaya başlıyor öfkemin şiddetiyle. Salağım ben, salak! Bunca hazırlık. Sanki manikür pedikürle geri dönecekti bana.

Her şey çok güzel başlamıştı oysa. Yanık tenli, güneş kremi kokulu bir yaz aşkı. Yaz bitip kışlık plazalara tıkılınca hayatın ve şehrin ağır havası iyi gelmedi bize. Yazın neşesi bitince, bizim de neşemiz kaçtı. Tatsız, gel-gitli bir ilişkiye döndü. İlişki bile denemezdi belki de. Sonra onun isteğiyle bitirdik. Ta ki ben, bir şans daha isteyene dek... Gönlü yoktu, çok belliydi. Ama belki dedim, belki de değişir bir şeyler.  

“Abla, ayağa da aynı renk mi sürelim?”

Kurtarılma ihtimali gelişemeden kendi kendini imha etti batık ilişkimiz… Şu dangalağa sağlam bir cevap yazmalıyım. Duvara toslamalı. Aramaya bile tenezzül etmedi Z kuşağı çakması. Yaz kurtul, oldu canım. Aman sen sakın yüzleşme. Hep kaçak oyna. Hep kaç.

“Sür ne istersen Kader.

“Ya abla, sana anlatamadım, benim adam dün gece zil zurna sarhoş geldi eve. Kapıyı yumrukluyor deli gibi. Höst dedim, ne oluyor?”

Bu güzel. İlk kelimemiz Höst.

“Haddini bil dedim. Burası yolgeçen hanı değil.”

Güzel. Kopyala-yapıştır yapalım bu cümleyi de.

“Suçlu ya susuyor hıyarağası. İstemiyorum seni dedim, defol git, gözüm görmesin!”

İyiymiş ama defol git yerine okkalı bir küfür mü sallasam?

“Abla sen telefonda mesaj yazıyorsun galiba rahatsız etmeyeyim, çenem düştü yine.

Anlat, anlat sen.

“Dedim benim gibi karıyı bulmuşsun bunuyorsun, şu haline bak, zavallı seni!”

Oh, içimin yağları eridi. Ben niye böyle cümleler kuramıyorum ki? Şu karşımdaki küçücük kadın bile ne kadar cesur. Ben bir korkak…

“Baktım bu ezik ağlamaya başladı. Lafta senin erkekliğin dedim. Erkek bile olamamışsın”

Vay be şahane replikler!

“Neyse abla, bizde olaylar bitmez. Ojelerini sürdüm. Şöyle kenara koy kurusun. Ben kurutucu spreyi alıp geleyim bozulmasın.

Bozulsa ne olacak? Kimse görmeyecek bu ayakları zaten bugün, benden başka. Eve gidince sileyim ojelerin hepsini.

Derin bir nefes alıp yazdığım cevaba hızlıca göz gezdiriyor ve gönder tuşuna basıyorum:

Höst! Haddini bil. Burası yolgeçen hanı değil. İstemiyorum seni, defol git, gözüm görmesin! Benim gibi kadını bulmuşsun da buluyorsun, şu haline bak zavallı seni! Lafta senin erkekliğin! Erkek bile olamamışsın sen!

Kader gelip oturuyor yine karşıma. Ayaklarıma spreyden sıkıyor. Ben olsam böcek ilacı sıkarım bu çirkin ayaklara. Eğiliyor, pedikür suyunu tam kaldıracakken içine bakıyor hayretle, sonra da kocaman açılmış gözleriyle yüzüme…

“Abla, telefonun suya düşmüş!

BANU BALABAN

Shares:
2 Yorum
  • ebru
    ebru
    17 Kasım 2022 at 11:54

    Şahane,kalemini sevdiğim yazıdaşım. Ne güzel akmış, emeğine sağlık 🌹

    Reply
  • Evren Özkan
    Evren Özkan
    26 Kasım 2022 at 12:15

    👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir