Okuduğu kitaptan başını kaldırdı, yarısı içilmiş çay bardağını yuvarlak masanın karşı kıyısına itip, kitabı masanın üzerine bıraktı. Okuma gözlüğü elinde, şöyle bir etrafına bakındı.  

Hemen her gün bu kafeye gelir, gözüne kestirdiği birkaç kişiyi çaktırmadan inceler, görünüşlerinden konuşmalarına kadar gözlemlerini en ince ayrıntısına kadar defterine not ederdi. Yazdığı hikayelerde kahramanların çoğunu defterine not ettiği bu kişilerden seçerdi.   

Geldiğinde boş olan masaların neredeyse tamamı dolmuştu. Yandaki sandalyenin üzerinde duran siyah sırt çantasından not defteriyle kalemini çıkardı, hemen birkaç metre önündeki masada sırtı ona dönük oturan adamı inceleyip not almaya başladı.  

22. Keşif:   

Yaş: 55-60 /Erkek.  

Bronz teni daha dün tatilden dönmüş gibi. Ensesinden başının yarısına kadar olan saçlar tamamen tıraş edilmiş. Başının üst kısmındaki seyrelmiş bembeyaz uzun saçlarsa minik bir topuzla arkada toplanmış. Geniş ve çıkık alın, köşeli elmacık kemikleri, hafif çekik gözler.  

Kızıl deriliye benzettiği adama olan ilgisi bir anda caddenin karşısındaki banka şubesinin önündeki hareketliliğe kaydı. Şube kapısından aceleyle çıkan genç bir kadın, beklettiği için özür dileyen bir yüz ifadesi ile arkadaşlarına katıldı. Pantolon ceket takımları içinde bir örnek görünen üç bankacı, saniyeler içinde gözden kayboldu. Hemen ardından şubeden çıkan gri mantolu kısa boylu bir kadın, adımlarını öyle hızlandırdı ki, yolun bu tarafına geçerken, tombul bedenini zar zor taşıyan ayakları birbirine dolandı, sendeledi. Tam kaldırıma kapaklanacakken son anda toparlandı. Bir yere yetişecek gibi değil de, bir şeyden kaçar gibi telaşlı adımlarla kafenin önünden geçip gitti. 

O sırada yan masada oturan, ruju ile ojesinin pembe tonunu birebir tutturmuş altmışlı yaşlarda bir kadın, karşısında oturan arkadaşına hararetli hararetli birinden bahsediyordu.  

Ortamın sessizliğinde pembe rujlu dudaklardan dökülen sözcükler kulaklarına davetsizce misafir olurken, adının Gönül olduğunu hayal ettiği gri mantolu kadını, onun o telaşlı halini düşündü. Defterinde yeni bir sayfa açıp Gönül’ün hikayesini yazmaya başladı.  

“Hoş geldiniz Gönül Hanım. Kasaya mı?” 

Gönül, gülümseyerek evet anlamında iki kez başını salladı.  

Banka memuresi yerinden kalktı, bankonun arkasındaki açık ofisin girişe en uzak köşesinde duran çelik kasadan aldığı anahtar demetini şıngırdatarak Gönül’ün yanına geldi.  

“Buyurun lütfen, inebiliriz.” 

Genç kadının ince topuklarının granitle buluşma anlarının tıkırtıları, elinde salladığı anahtarların şıngırtısına eşlik etti. Gönül ağır adımlarla yürürken, kendisinin siyah ortopedik botları daha da bir çirkin göründü gözüne. Topuklu ayakkabılara veda edeli ne kadar uzun zaman olmuştu. Bir gün zayıflarım umuduyla onca yıl sakladığı şık tayyörleri geldi aklına, nereye sokuşturduğunu hatırlayamadı. Tayyör giyse nereye gidecekti ki? Son zamanlarda arkadaş buluşmalarından da tat almaz olmuştu. Türlü bahaneler uydurup gitmiyordu. İçi sıkıldı. Nedense bankaya her geldiğinde böyle olurdu. Giderek yaşlandığı gerçeği yüzüne şamar gibi iner, monotonlaşan hayatına ve kendisine duyduğu öfke sık sık depreşirdi.  

“Nasılsınız Gönül Hanım? Düğün nasıl geçti?” 

“Teşekkürler Melikecim, iyiyim. Düğün güzel geçti de, öldüm yorgunluktan.”  

“Kolay değil tabii, tek başınıza uğraştınız. Hayırlı olsun tekrar. Kasa numaranız kaçtı?” 

“32” 

A mıydı B mi? 

“B olması lazım” 

Melike ana kasanın kapısını açtı, içeri girdi, B serisi kiralık kasalar için olan master anahtarı duvara asılı dolabın içinden aldı, B32 numaralı kasanın üzerindeki sol anahtar deliğine taktı. Bütün bunları yaparken tek kelime etmedi. Gönül de aralarındaki sessiz anlaşmaya uyarak, çantasından çıkardığı anahtarı sağdaki deliğe taktı. Anahtarları aynı anda çevirdiler, kapak açıldı.  

“Buyurun. Ben dışarıda bekliyorum. İşiniz bitince seslenirsiniz.” 

Gönül kasaların arasına yerleştirilen tablayı tutamağını çekerek açtı, kiralık kasanın içinde duran kapaklı kutuyu alıp tablanın üzerine bıraktı.  

Kutunun kapağını açtığında görmeye alışkın olduğu siyah kadife mücevher kutusu orada değildi. Üzerinde büyük kalın kırmızı harflerle kişiye özel yazılı sarı bir zarf ikiye katlanıp kutuya tıkıştırılmıştı. Zarfı kendisi koymuş ve unutmuş olabilir miydi? Bir an düşündü, son zamanlarda unutkanlığı artmıştı evet ama o kadar da değildi. Kasayı daha geçen hafta açmış, oğlunun düğününde takacağı pırlanta seti almış, boş mücevher kutusunu orada bırakmıştı. Gönül şaşkınlık içinde kendi kasasının anahtarı ile başka bir kasayı açtıklarını anladı. Bu büyük bir olaydı, korkunçtu hem de. Melike’ye durumu bildirmek için parmaklıklı demir kapıya yöneldi. Banka memuresi asansörün yanındaki koltuğa oturmuş, telefonuyla meşguldü.  Gönül Melike’ye seslenmekten son anda vazgeçip zarfın başına geri döndü. İçinde ne olduğuna bir bakıp geri koysa ne olurdu sanki? Kötü bir niyeti yoktu sonuçta. Birden durdu, “aynısı bana yapılsa hoşuma gider mi?” diye düşündü. Tekrar kapıya yöneldi, bir iki adım atmıştı ki durdu, hızla geri döndü. Parmak uçlarıyla zarfı aldı, içindekileri köşede duran küçük masanın üzerine yavaşça boşalttı. Bir anahtar, iki pasaport ve küçük bir kağıt döküldü zarfın içinden. Pasaportların biri adını tam okuyamadığı yabancı uyruklu bir kadına, diğeri TC pasaportlu Bilal Keskin adında birine aitti. Not kağıdında bir adres ve telefon numarası yazılıydı. Ne yapacağını bilemez halde kaldı bir süre. Pişman olmuştu. Bir yandan zarfı yerine koyup kasayı kapatıp çıkıp gitmek istiyor, diğer yandan kadınla adamın kim olduğunu deli gibi merak ediyordu. Anahtarı aldı, notta yazılı adrese gittiğini, bu anahtarla kapıyı açtığını hayal etti. Kalp atışları hızlandı, eli ayağı titredi. Macera tutkusu yıllar önce hapsolduğu yerden çıkıp tüm zihnini ele geçirmişti sanki. Pasaportları, anahtarı ve notu hızla zarfa geri koydu, zarfı katladı, çantasına attı. Kutuyu kasaya yerleştirdi, kasayı kilitledi, kapıya yöneldi. Hala telefonuyla meşgul olan Melike, olan bitenin farkında bile değildi. Üst kata çıktılar, Melike “Hoşça kalın Gönül Hanım, kasa föyünü sonraki geldiğinizde imzalatırım.” diyerek koşar adımlarla masasına gitti, çantasını kaptığı gibi dışarı çıkıp şube önünde O’nu bekleyen arkadaşlarına katıldı.  

Melike’nin ardından şubeden çıkan Gönül, bir an önce evine ulaşmak, zarfı ne yapacağını düşünmek istiyordu. Yolun karşısına geçerken öyle telaşlandı ki, ayakları birbirine dolandı, sendeledi. Tam kaldırıma kapaklanacakken son anda toparlandı. Eve vardığında sırtı ter içinde kalmıştı… 

“Çayınızı tazelememi ister misiniz?” Garsonun sesiyle irkildi. “Pardon sizi korkuttum galiba.” Uzun uzun genç çocuğun yüzüne baktı, sonra belli belirsiz “sade Türk kahvesi alabilir miyim?” dedi. Hava kararmaya başlamış, kafede kimseler kalmamıştı. Yolun karşısına, banka şubesine baktı. Gönül’ün heyecanla atıldığı bu maceradan vazgeçmemesini diledi.  

Shares:
5 Comments
  • Haluk
    Haluk
    31 Ocak 2021 at 13:05

    Tebrikler 🎉 Devamını sabırsızlıkla bekliyorum :))

    Reply
  • Ayşe Gül
    Ayşe Gül
    3 Şubat 2021 at 09:38

    Bayıldımmmm.Lütfen devamı gelsin🙏🏻🙏🏻🙏🏻

    Reply
  • Işık Ersin
    Işık Ersin
    6 Şubat 2021 at 08:21

    Aynurcum, çok beğendim! Hikayenin kurgusu çok güzel olmuş…

    Reply
  • Neslihan Özpulluk
    Neslihan Özpulluk
    9 Şubat 2021 at 11:26

    Bir solukta okudum; ve nerde devamı diye de aradım Devamını bekliyorum ben de… Ve bir hikayenin yazarını tanımak ve okurken de bunu için için bilmek çok da keyifli imiş onu farkettim Ellerine, yüreğine sağlık canım Aynur’cuğum 🥰✨

    Reply
  • Hazel Sevim Ünsal
    Hazel Sevim Ünsal
    21 Şubat 2021 at 17:04

    Çoğu öykü öznel olur ve sadece yazan için bir şey ifade eder, o tarz bir öykü değildi, çok sevdim çok etkilendim ve abartısız bir nefeste okudum, tebrikler, devamı gelsin lütfen…

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir