İki seçeneği vardı. Ya kalıp olan bitene katlanacak ya da her şeyi ardında bırakıp gidecekti. “Her zaman üçüncü bir seçenek vardır,” dedi Eda içinden. Olmalı! “Kalabilir ve bu sabah her şeyin nedenini öğrenebilirim. Bu benim hayatım, ona vermeyeceğim.”  Tahta sandalyeye oturup O’nun uyanmasını beklemeye karar verdi. 

Aslında her şey önceki yıl sıcak, çok sıcak, yapış yapış bir Eylül sabahında onlarla aynı yatakta uyandığında başlamıştı. Şimdi adını bile hatırlamadığı adam ve O ile aynı yatakta sarmaş dolaş uyandığı o lanet sabah. Önce nerede olduğunu anlamaya çalışmıştı, sonra da oraya nasıl geldiklerini hatırlamaya. Ama yok, tanımadığı insanlarla peş peşe yuvarladığı tekilalar sonrasına ait en ufak bir bilgi yoktu hafızasında. “Boşuna uğraşma, hatırlayamayacaksın,” diyen bir kadın sesi ile irkildi. İlk kez gördüğü bu güzel yüzün sahibi, tanıdık ses. O’nun sesi. Ne olduğunu anlayamadan apar topar yataktan kaldırıp giyinmesine yardım eden, onunla birlikte taksiye binerken dudaklarına kondurduğu öpücükle utanmasına neden olan şahane kadın. Neyse ki tüm gece çalışmış olmanın yorgunluğu ile gözünden uyku akan şoför bir şey fark etmemişti. Eda hiç hoşlanmazdı böyle şeylerden. 

Sonrasında yalnız gittiği her barda karşısında bitivermiş, tüm sarhoş gecelerinin suç ortağı olmuştu O. Birlikteyken neredeyse hiç konuşmadan saatlerce içki içip dans ediyor, gecenin sonuna doğru bir adam bulup geceyi bu adamla geçiriyorlardı. Her seferinde gideceği barı, üstelik de oraya yalnız gideceğini nerden bildiğini soruyor ama bir türlü cevap alamıyordu. 

Nadiren eve de geliyordu. Tam Eda kendisine bir kadeh viski ya da şarap koyup kafasını dinlemeye karar verdiğinde elinde ya bir kutu çikolata, tabi ki Eda’nın hayır diyemeyeceği marka, ya da biraz meyveyle kapıyı çalıyor, buyur edilmeden girip salona yerleşiyordu. Dışardaki halinin tam tersine evde bir gevezeye dönüşüyor, nerdeyse hiç susmuyordu. Oradan buradan başlayan sohbetleri ister çocukluk anılarına uzansın, ister işyeri dedikodusu ile sınırlı kalsın hep kanepede uyuyakalıyorlardı. Hep ilk sabahki gibi, hep sarmaş dolaş. 

Eda içinde bulunduğu durumun tuhaflığını seziyor, hakkında hiçbir şey bilmediği bu kadından korkması gerektiğini düşünüyor ama ne korkuyor ne de bu saçma durumu sonlandırmak için bir adım atıyordu. Aslında son zamanlarda O’nu görür görmez kendini kötü hissetmeye başlamış, görmezden gelmeyi denemiş ama başaramamıştı. Her ne kadar nasıl bittiğini hatırlamadığı tüm gecelerin sabahlarından nefret etse de bu eğlenceden uzak duramıyordu. 

Bu sabah kâbusu bir viranede başlıyordu: tahta bir masa, iki sandalye ve yanında horlayan şu inşaat işçisi kılıklı adamla uyandığı yataktan başka eşya olmayan bu viranede. Tabi ki buraya nasıl geldiğini ve neler yaşandığını hatırlamıyordu. Ama bu kez kararlıydı Eda. Apar topar eve gönderilmeyi kabul etmeyecek, hesap soracaktı. O’nun kim olduğunu, nereden geldiğini, ne istediğini, bu karanlık geceleri neden yaşattığını bu kez öğrenecekti. 

Usulca doğruldu yataktan. Her zamanki gibi önce çantasını kontrol etti. Oh, cüzdanı ve cep telefonu çantasındaydı. Etrafa dağılmış kıyafetleri toparlayıp giyindi. Tahta sandalyelerden birine oturup bir sigara yaktı ve O’nun uyanmasını bekledi. 

Çok beklemesi gerekmedi. O, sanki dün gece içmemiş, hiç yorulmamış, şu hayvanla sevişmemiş gibi dinç, taptaze uyandı, hızlıca giyindi ve “Hadi aşkım şu hayvan uyanmadan çıkalım, daha nerede olduğumuzu bulacağız.” Eda’nın “Yok öyleee, otur bakalım karşıma, bu kez her şeyi açıklayacaksın,” demesine sinirlenerek “Of Eda başlama yine! Yolda konuşuruz, bak uyanırsa kurtulamayız bu salak heriften, geçen sefer nasıl zor kaçtığımızı hatırla, hadi!” dedi. Haklıydı. İsteksizce ayağa kalktı Eda. Birlikte çıktılar. Cep telefonunun şarjı bitmeden önce haritadan nerde olduğunu buldu. Neyse ki evinin çok uzağında değildi. Telefonundaki uygulamadan taksi çağırdı. 3 dakika içinde gelen taksiye bindiler.  Biner binmez sigara içmek istediğini söyledi. “Tabi abla sıkıntı yok, hatta fazla sigaran varsa ben de içerim, nereye gidiyoruz?” dedi şoför. Adresi tarif edip sigarasını yaktıktan sonra sağına döndü ve “Anlat şimdi, bunu bana neden yapıyorsun?” diye bağırdı. “Efendim abla, ne yapıyorum?” Yerinden sıçradı şoför.  “Sana demedim, ’ diye tersledi Eda genç adamı, “Yoluna bak sen!” , “Bana demediysen kime dedin?”  diye sordu şoför, biraz çekinerek. Sonra da “Of, yazık ya, ne içmiş bu kadın sabah sabah?’ diye geçirdi içinden ve otobana saptı.  

Demet Şimşek

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir