Yalnızca iki kilometrelik bir L harfi, annene varan yol. Yaşın on. Okuldan çık, dümdüz yürü, dön sola, yokuş aşağı yürü, eve geldin. Basit bir L harfi çiz. Her gün yaptığını, bugün neden yapamıyorsun? Sağda dükkanlar dizili mi? Dizili. Bakkalı geç, kırtasiyeyi, sonra manavı, tuhafiyeyi… Zemin arnavut kaldırımı. Günlerden perşembe. Vakit öğlen, ezan okunuyor. Her zamanki saatte çıktın okuldan. Tek fark, bu kalabalık. İnsanlara ne olmuş? Yollar, kaldırımlar dolu. Pencerelerden sarkmışlar, câmi avlusuna dolmuşlar, dükkân önlerine kümelenip yolu kapamışlar, pazar yeri insan, insan, insan… Sokul aralarına, korkma. Küçücüksün, yer bulur ilerlersin. Yokuşa kadar varsan, gerisi kolay.

Hava yağışlı, olsun, çok soğuk değil. Bahar çoktan geldi, aylardan Nisan. Montunun şapkasını ört, yürü. Bakma onlara, yüzleri korkunç. Keder, korku, endişe, dehşete düşüren ne varsa takmışlar suratlarına. Başın yerde yürü, nemli paltoların arasından sıyrıl, bir adam, bir adam daha, devam et, durma. Sigara kokusunu duyma, ıslak kıyafetlerin, yaş zeminin, havaya karışan göz yaşının, tükürük ve salyanın kokusunu… Hele sesleri, sakın! En kalabalık koro kurulmuş; peslerde erkek mırıltıları, tizlerde yüksek perdeden kadın çığlıkları. Birkaç ses tanıdık, değil mi? Sakın… Bak yokuşun başına geldin sayılır.
L harfini takip etmekten vazgeçip pazar yerine doğru gidersen sınıf arkadaşının evine varırsın. Oraya kaçıp biraz beklesen mi? Hem belki dağılır şu insanlar. Acaba arkadaşın eve varabildi mi? Annesi sizle aynı okulda öğretmen, götürmüştür onu eve. Sen neden bu mahşer yerinde yalnızsın? Boş ver, bak, evinin altında arkadaşın. İyi ki buraya gelmişsin. İp atlayın. Saklambaç oynayın. Koşun. Kaç saat geçti? Hava kararacak. Annesi eve çağırıyor. Ne güzel. Seni arayan soran yok. Biraz da onun evinde beklersin ne olacak? O ürkütücü koro devam ediyor hâlâ, duyuyorsun. Bekle. Annesi poğaça veriyor, onun annesi yanında. Ne güzel. Televizyonu da açtı. Haberler mi? Hayır, sakın bakma! Ekranda sıralanan isimleri görme. Dinleme. “Gitmem lazım” deyip çık. Aferin.

Yine de duydun değil mi? Spikerin söylediklerini, saydığı isimleri… Ağlayamıyorsun diye suçlama kendini. Yaşın on. Şimdi görevin annene varmak. Yokuşa geri dön, asıl kalabalık buradan görülebiliyor. Feryat edip kendini yerden yere atanlar filan. Teyzen değil mi o? Öbür teyzenler de orada, sırayla çığlık atıp bayılıyorlar. Aklına Tom ve Jerry’de fareyi görünce korkuyla haykıran kadın geliyor, şu kafasını hiç göstermedikleri teyze. Gül azıcık, ayıp değil. Yürümeye devam et. Sırayla önce anneannenin evi, sonra senin evin. Tüm sülalen ilk evin etrafında toplanmış. Annen de buradadır kesin.

Kuzenlerinin çoğu bahçede, kaç kuzenin var bilmiyorsun. Olsun, konu akrabalar ise insan on beşten sonrasını saymamalı. Büyük dayının kızı başına neden yaşmak takmış? Aynı yaşlardasınız. “Şimdi ben kiminle birlikte dershaneye gideceğim?” diye ağlıyor. “Üzülmek için garip bir sebep” diye düşünüyorsun. Haklısın. Orada olduğunu fark etmiyorlar. Dert değil. Bak, apartman girişine vardın. Kenara yaslanmış büyük tahta kutuları gördün mü? Keşke görmeseydin. Kana bulanmış tahta kutular. Onlara tabut deniyor, keşke bilmeseydin.
Korkma. Ölüler bir kara köye gider: Humusun, kilin ve toprak solucanlarının arasında sessizce yatanların dünyası, bir kara köy. Oraya kötülük uğramaz. İyilik de bilmezler. Çünkü yalnızca ölüdürler. Biliyor musun, orada kimsesiz kalınmaz. Gün gelip gittiğinde göreceksin. Yaşayanlar kıymet vermesin, bırak, sen azot döngüsünün en kıymetlisi olacaksın. Fakat ilk önce, saçların, dişlerin ve tırnakların kalana kadar yiyecekler seni. Öylesi bir huzur için küçük bir bedel.

Tamam. Başını çevir, devam etmelisin. Anneannenin evi birinci katta. Okul çıkışı uğrardın, güleç yüzüyle sana sobanın gözünde pişirdiği patatesleri verirdi. Üst üste, tıkış tepiş insan dolu şimdi o ev, yine de girebildin içeri. Kimse görmüyor seni, kimse aramıyor da. Yoksa sen de hayalet mi oldun? Boş ver, anneni ara, belki buradadır. İçerisi odun, kömür kokuyor, rutubet ve insan kokuyor. Alışkanlığını biliyorum, önce mutfağa gideceksin, gitme! Anneannenin koca mutfağında tencerelerde yemekler olur, pencere kenarında sediri, gürül gürül yanan kuzinesinin üstünde güğümü, masasında portakalı, mandalinası olur…
Cesetler olmaz.

Girme o mutfağa, ömrünce unutamayacaksın.
İki teneşir koymuşlar yan yana, üstlerinde iki ölü. Biri uzun boylu, dağ gibi bir adam, yanındaki de oğlu. Hiç insanın mutfağında ölü olur mu?

Adettenmiş, bir gece evde bekletilirlermiş, sonradan öğreneceksin. Beyaz çarşaflar sermişler üstlerine. Baş tarafları kan. Kaç defa değiştiler o örtüleri bilmiyorsun. Kafalarının olması gereken yerde pek bir şey kalmamış, bunu da bilmiyorsun. Bilme. Bak, tezgâhın üstündeki kâse mandalina dolu, seversin. Trafik kazasıymış, kasabadan altı genç adam ve bir çocuk aynı arabadaymış. “Hepsi ölmüş. Kamyon biçmiş” diyor mırıltılar. Teneşirlerden damlayan kan, parkede gölcükler oluşturmuş. Anneannen kilimler örerdi eliyle, seriverirdi sıcacık mutfağının yerine. Şimdi hangi sihirli kilim örtüp saklayacak oğluyla torununun kanını?
İşte tam bu anda sona eriyor annene varma maceran. Sonrası boşluk, sonrası yok. Neredeyse hiç konuşmadan, ağlamadan geçirdiğin bir ay sonunda, evde kimse yokken, tuvaletten çıktığında holde nefessiz kalacaksın. Yere çöküp soğuk terler dökecek, kalbin deli gibi çarparken hıçkıra hıçkıra ağlamayı, sen de başaracaksın. Anneannen bir daha gülmeyecek, böbrekleri iflas edecek, ölecek çok geçmeden. Annen ise iki sene ruh gibi gezecek, sonra her nisan ayında şuur bulanıklığı yaşayıp size korku dolu gözlerle soracak:
“Mandalinaları topladık mı? Yoksa daha yeni mi oluyorlar?”

O gün anneni bulamadın. Eve nasıl gittiğini, seni kimin karşıladığını da hatırlamıyorsun. Uzun yıllar sonra dahi anımsadıkların dönüp dolaşıp mutfak sahnesiyle sona erecek. Anneni hiç bulamayacaksın. Onu hep ulaşılmaz bir yere koyacaksın. Yine de çaresiz arayışın, bulma ve bulunma umudun hiç bitmeyecek. Bir başına bırakılmanın, unutulmanın korkusu ise geçmeyecek.
Beyaz çarşaflarda kan görecek gözlerin.
Mandalina hep “ölü” kokacak.
Yaşadığın hiçbir evdeki hiçbir kilim, yalnız çocukluğundan akan kanı örtemeyecek.

P.T.Barva

Shares:
2 Yorum
  • Günay Avcı
    Günay Avcı
    18 Nisan 2022 at 10:38

    Çok etkilendim. Teşekkürler bunu yazdığınız için.

    Reply
  • Didem
    Didem
    26 Nisan 2022 at 13:13

    Mahvoldum okurken, resmen yaşattınız, emeğinize sağlık..

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir