Duygu Değirmenci
“Çekiiil. Çekiliiiiiin. İmdaaaat!” “Dur teyzecim. Dur sakin ol. Bayıldın, bir şey yok. Sakin.” “Niye? Ne oldu bana? Sen kimsin be? Ay çekiiil.” “Teyze dursana, kanıyor hay Allah.” “Kim kanıyor? Ne
“Bu ne ya! Bu ne diyorum, hanımefendi! Ne yazıyor burada? ‘Cihan Karaca’nın, Selin Karaca’nın biyolojik babası olmadığı tespit edilmiştir.’ Ne bu?” Bas bas bağırıyordum danışmanın önünde, “Manyak mısınız lan siz?
“Kimlerden bu bahsettiğin kız?” “Bizim köyden halamgillerin komşusu Emine’yi hatırlar mısın? Kocasının karpuz tarlaları vardı sıra sıra, işte onların en küçük kızı,” “Kaç yaşında?” “On yedi Seferim, tazecik kız,” “Hadi
“Beni bir tek sen sevdin be İbo. Allah çarpsın bak. Kurbanın olayım yapma” Üzüntü. Korku. Pişmanlık. Öfke. Nefret. Yıkım. Bakışıyorduk. Bir düşürsem süngümü. Bir kapılsam akan gözyaşına. “Sevdim ya Nergis.
- İnanamıyorum şunu bana yaptırdığınıza. Hale bak. Hınca hınç insan dolu. - Öf Ceyda ya! Eğleneceğiz işte şurada, azıcık heyecanlansan biraz keyfini çıkarsan ölür müsün? - Neyse ki randevu almışsınız.
- Şimdi olay şöyle oldu hakime hanım, anlatayım. Sen de kadınsın, beni anlarsın. “Kocamdır,”dedim ben. “Erimdir,” dedim. “Vardır bir bildiği,” dedim. “Her şeyi bizim için yapıyor, kötülük değil niyeti, ne
-Endişelenme baba, bana bir şey olmaz artık, unuttun mu? Salih, olduğu yerde çakılıp kaldı. Nisan’a döndü. Yutkunamadı. Unutmuştu. Kapının açıldığı dar ve rutubet kokan koridorun solundan aşağı merdivenler iniyordu. Duyduğu
Salih ve Tahsin köprünün ayaklarından başlayıp bütün bir alanı dikkatlice yürüdüler. Salih’in bakışları yere kilitlenmiş, donuklaşmıştı. Dudaklarını yiyordu. Tahsin, Salih’in sessizce ördüğü koca duvara çarpıyor, konuşmaya cesaret edemiyordu. Bir anlığına
Odaya sinen sigara ve geceden kalma tarhana kokusu, insanın uyudukça uyuyasını getiriyordu. Salih, her sabah aynı mutsuzlukla uyanmaktan, hatta hala uyanabiliyor olmaktan bezmişti. Kızını bir cinayete kurban verdikten sonra katilini
Daha fazla