Merhaba, hoş buldum. Davetiniz için ben teşekkür ederim, burada olduğum için hem keyifli hem de heyecanlıyım. Kırklı yaşlarını süren, okumak ve yazmaktan büyük keyif alan, hayatı dolu dolu yaşamayı seven, çok konuşan, kocaman gülen, sıkı sarılan, kahve düşkünü, sevgi arsızı, iflah olmaz bir iyimserim.
Plan program yapmaya bayılırım, çalışma hayatını bıraktığım halde hala bir ajandayla yaşarım. Haftam, ayım mümkün olduğu ölçüde planlıdır. Günlerim ailem, arkadaşlarım, sosyal etkinlikler ve zorunluluklar çerçevesinde şekillenir. Her sabah güne mutlaka bir kahve içerek başlarım. Erken kalkarım, kendime ayırdığım bir yarım saat vardır, düşündüğüm, hayal kurduğum ya da bir şeyleri kafamda çözdüğüm. Sonrası tam bir koşturmaca. Saatlerle yapılacak işlerim arasında bir kovalamaca başlar.
Üniversitede Psikoloji bölümünü çok isteyip özellikle tercih ettim. Psikoloji deyince herkesin aklına ilk ve tek olarak klinik psikoloji gelir ama aslında birçok alt dalı vardır. Ben de endüstri psikolojisi üzerine uzmanlaştım, iletişim konusuna yoğunlaştım. Hayalim hep kurumsal bir iş hayatımın olması idi. Öyle de oldu. Tam 22 yıl boyunca Türkiye’nin önde gelen markalarında veşirketlerinde sürdürdüğüm keyifli bir kariyerim oldu.
Anneciğini erken yaşta kaybetmiş olduğun için çok üzüldüm. “Nadir bulunan dağ gülü” Nesteren hanımı ben de burada saygıyla anmak istiyorum. Mekanı cennet olsun.
Çok teşekkür ederim. Annemi herkesin tanımasını isterdim. İsmi gibi nadir bulunan bir insandı. Çok özlüyor ve çok arıyoruz onu.
Anlatılması zor bir his. Heyecanlı, keyifli, zevkli, gurur verici diyebilirim. Ama daha güzeli okuyanlardan gelen yorumlar. Bir karaktere kızan, ya da empati kuran biriyle konuşmak, ya da hayatına dokunduğunu öğrenmek, bir farkındalık yaratmış olmak işte o paha biçilemez bir duygu. Annemle ortak tutkumuz okumaktı. Bebekliğimden itibaren okuma aşkını bana o aşıladı. Ve benim aklımda bile yokken bir gün bana dönüp “E senin kitabını ne zaman okuyacağız?” diye sorarak farkında bile olmadığım hayallerin fitilini ateşledi. Beraber geçirdiğimiz son güne kadar da en sevdiğimiz zevkimiz okuduğumuz kitapları tartışıp yazacağımız kitapların hayalini kurmaktı. Annemi Ağustos’ta kaybettim, Ekim ayında Erbulak Evi Yazarlık Okulu’na kaydoldum. Acımı yazarak iyileştirdim. Romanım ‘Hemdert Hemdem’ kaybedilen şahane bir annenin, çok yakın bir arkadaşın arkasından yas tutan bir kadının hayata tutunma çabasının yazılı halidir.
Ne güzel bunları duymak! Bu kitabı yazmaya başlarken aklımdaki en net hedef sıcacık bir kadın romanı yazmaktı. Böyle yorumlar almak beni çok mutlu ediyor! Özel hayatımda da çok kolay kaynaşan, hızlıca arkadaşlık kurabilen bir insanım. İş hayatımda da öyleydim. İlkokuldan itibaren hayatımın her döneminden, her okulumdan, her işimden, girdiğim her çevreden arkadaşım vardır, hepsi de hala hayatımdadır.
Bayılırım yemek yapmaya, yemeye, sofra kurmaya, davet vermeye. Yemek programları izleyip sonra kafama göre yorumlayıp yemekler uydururum. Pratik tariflerle sofra donatmayı, menü hazırlamayı, misafir ağırlamayı çok severim. Mutfak atölyesi açma hayalim yok ama çok katıldım bu tip atölyelere merakımdan ötürü, sanırım o yüzden o kadar detaylı tasvir edebildim.
Kadın olmak deyince aklıma sevgi ve şefkat geliyor ilk anda. Estetik ve zarafet geliyor. Ve bunların hepsini içinde taşıyabilen güçlü bir kalp. Hayat ilişkilerden ve başımıza gelenlerden ibaret. Nasıl başa çıktığımız önemli. Başa çıkabilmek için bir yol tarif ettiğime inanıyorum romanımda.
Aslında Azra’nın hikayesini anlatmak üzere yola çıkmıştım ama diğer kadınlar bastırdı ve hikayeleri ile hak ettikleri rolleri aldılar romanımda.
Kesinlikle planlayamıyorum. Planlamaya çalışırsam yazamıyorum. Çalakalem yazmak beni daha özgür kılıyor. Hemdert Hemdem’i yazarken hep sahneler belirdi aklımda, o sahnelerin peşinde koştum. İlk aklıma düşen, açılış sahnesi olan mutfak atölyesi sahnesiydi. Resmen gördüm o atölyeyi, o mumların kokusunu duydum, elim sandalyelere çarptı. Aylarca kafamda sürekli dönüp duran 6 kadınla tartıştım, yemek pişirdim, konuştum durdum. Sonbaharı ve kışı beraber yaşadık. Bazen bir tariften tetiklendim bazen de bir hatıradan. Hikâye tam oturdu dediğim noktada da bir anda kitabın kalanının akışı ve sonu zihnimde beliriverdi. O aşama gerçekten sihirli gibiydi.
Roman yazmak daha keyifli geliyor bana. Kısa öyküler daha vurucu, romanlar daha sürükleyici. Uzun soluklu bir ilişki kurmak istiyorum okurla, daha çok vaktini almak. O yüzden sanırım roman yazmak bana daha çok keyif veriyor.
Eleştiriyorum çok ilk yazılarımı. İyi ki eğitim almışım diyorum.
Tavsiye vermektense benim en çok faydalandığım tavsiyeyi paylaşayım, çok okumak ve sürekli ama sürekli yazmak. Yazdıkça yazınızın geliştiğini, pratiğinizin arttığını ve akışın kolaylaştığını göreceksiniz.
Kendi adıma çok faydalandım ben katıldığım atölyelerden. Sadece yazmak konusunda değil, okumak konusunda da çok şey öğrendim. Çok değerli hocalardan dersler aldım. Hem Erbulak Evi’nde hem de katıldığım birçok atölyede, kıymetli yazarların ağzından çıkan bazen bir kelime, bazen bir tavsiye, bazen de bir tecrübe işime yaradı. Özellikle eğer belirli bir türde yazmak istiyorsanız, o alana özel bilgileri edinmek için kesinlikle gerekli derim (polisiye yazmanın farklı kuralları ve yöntemleri var mesela, ya da bilim kurgunun).
Küçük bir kızken en sevdiğim yazar Gülten Dayıoğlu idi. Sonra ergenlikte İpek Ongun girdi hayatıma kitapları ile. Çok küçük yaştan beni kitaplarla hemdem eden bu yazarları anmak istedim bu sorunuzda.
Yaprak Öz – Berlinli Apartmanı, Tess Gerritsen – Beni Seç
(Polisiye tutkunu olduğumu söylemiş miydim 😊 )
Kadın dayanışmasının gücüne inanıyor, kadınlara bu yolda ilham veren bir roman yazdığın için seni kutluyor, tüm kadınlar adına teşekkür ediyorum. Her daim “Hemdert Hemdem” olmak dileğiyle…
Röportaj: Aynur Dervişoğlu
Okuyucunla uzun soluklu ilişkin olacağına inanıyorum. O kadar samimi, içten ve doğal ki.. Yolun açık olsun yeni yazarımız..