Beli tutulmuş. Yalan. Hep aynı numara. Sen çalış köle gibi. Bıktım be. Usandım. Ali olacak herif de. Bir ara be. Doğum gününde ara bari. Boynu bükük öyle. Doğurmayacaktın işte. Aptal kafam. Bile bile.

Seher, kabaran kıvırcık saçlarını parmak uçlarıyla düzeltti. Önünde duran görevlendirme kağıdına bakararak derin bir iç geçirdi. Cumartesi kuaför ve alışveriş işlerini halledip, pazar günü Poyraz’a değişik bir şeyler pişirmeyi hayal etmişti. Geçen hafta kutlayamadıkları doğum gününü telafi edebilmek için çikolatalı bir pasta sürprizi de yapacaktı oğluna.
Teneffüs zili çaldı. Elif, öğretmenler odasına girip kitaplarını masanın üzerine bıraktı. Seher’le göz göze gelince bir şeylerin ters gittiğini fark etti.

“Hayrola Seher, ne oldu?”
“Yine görev vermişler. İki haftadır üst üste geldim. Gözetmenliğim var bu hafta sonu. Ne bir alışverişe çıkabildim, ne de kafamı dinleyecek zaman bulabildim haftalardır. Kuaföre gidip bir çeki düzen verecektim kendime. Ayla Hoca’nın beli mi tutulmuş ne, beni yazmışlar yerine…”
“Haklısın valla. Hafta içi canımız çıkıyor zaten, bari hafta sonu bir nefes alabilsek. Ben de şu evin ödemeleri olmasa arıza çıkartacağım ama… Üç kuruşun hesabını yapıyoruz. Neyse sıkma canını. Az kaldı tatile. Dinlenirsin o zaman. Bak bana, yazın da dershaneye gideceğim mecbur.”
Elif kitaplarını dolabına yerleştirdi. Sağ eliyle kurşun kalemini bilinçsizce kemiren Seher’in sırtını sıvazladı.
“ Benim dersim boş şimdi. Arka bahçede biraz hava alsak zümre toplantısı başlamadan. Açılırsın.”
“Olur, olur. Çıkalım biraz.”
Okul bahçesi yeşilin canlı tonlarıyla ilkbaharın gelişini müjdeliyordu. Kantinden birer çay alıp, tahta banka oturunca sohbete başladılar.
“Ali’den haber var mı? Arıyor mu, destek oluyor mu Poyraz’a?”
“Ne desteği yahu, utanmasa para isteyecek bizden. Daha ödeyememiş kumar borcunu. Eli rahatlasın, yaza gelip alacakmış oğlunu. Zaten buralara gelmeye yüzü yok. İstanbul’da anacığının paralarını yiyordur şimdi.”
Seher’in gözleri uzaklara daldı, sigarasından derin bir nefes çekti.
“ Bir türlü bırakamadın şu mereti. Gün geçtikçe çoğaltıyorsun, farkında mısın?”
“Karışma bana dostum, bir lüksüm bu kaldı. Babam da, Poyraz da düşmüyor yakamdan zaten, evde içemiyorum.”

Dursun Amca, kapının önünde Poyraz ile tavla oynuyordu. Şen şakrak kahkahaları, şakalaşmaları çıkmaz sokakta yankılanıyordu. Zekiye Teyze, çaylarını tazelerken söylendi. “Yetti gari oynadığınız, alışverişe ne zaman gidecen?”
Yaşlı adam yılların yorgunluğuyla yanak çizgileri ağzının kenarında iyice belirginleşen eşine yan yan baktı.
“Gideriz yahu, acelesi mi var! Otur hele, iç bir çay bizimle.”
Zekiye Teyze “La Havle,” çekip içeri mutfağa seyirtti. Sabah yaptığı alışveriş listesi, kahvaltı ettikleri masanın üzerinde öylece duruyordu. “Malzemeler hazır olsa güzel bir sarma yapardım, Seher’de götürürdü evine okuldan gelince, değişiklik olurdu,” diye düşündü. Mercimek kavanozunu eline aldı. Bir çorba yapmalı.

Poyraz mutfağa limon almaya geldi. Masanın üzerindeki cam tabakta kalan son kurabiyeyi ağzına attı. Ocağa gitti gözü. ‘Yine mi mercimek!’ dedi. Anneannesinin beyaz tülbentini çekip gülerek dedesinin yanında aldı soluğu.
Seher elinde beyaz bir poşetle döndü köşeyi. Naylon çorapları bacaklarını yakıyor, dolgu topuk ayakkabıları ayağını acıtıyordu arnavut kaldırımında yürürken.

Öldüm be. Bu sıcakta. Köle gibi. Gününde ödeseler bari. Poyraz ne yaptı acaba? Ödevleri bitti mi? Yüzündeki yorgun ifade yerini küçük bir tebessüme bıraktı oğluyla babasının neşesini görünce.
“Keyfiniz bol olsun.”
“Hoş geldin, kızım. Gel, otur, soluklan bir hele.”
“Şunları bırakayım içeriye. Simitle tahinli aldım size.”
“Cansın anniş. Kesmedi zaten beni kurabiyeler.”
Seher elindeki poşetle mutfağa yöneldi.
“Anacım, yormadı hayta oğlan seni inşallah.”
“Yok yavrum, tavla oynayıp duruyorlar sabah beri. Ödev filan yapmadı ama haberin olsun.”
“Gidince hallederiz biz evde, bir çay içeyim de.”

Hep birlikte çaylarını yudumlarken Seher akşama okuyacağı sınav kağıtlarını düşündü. Güzelim pazar bitmişti. Poyraz’ın bir dolu ödevinin olduğunu öğrenince alışveriş yapmadan doğruca evin yolunu tuttular. Vardıklarında Poyraz hemen başladı testlerini çözmeye. Seher akşam için bir tencere koydu ocağa. Allah ne verdiyse.
Kısmetsiz çocuk. Kutlayamadık işte. Bir pasta bile. Kölesin kızım sen. Bari bir kek. Olmadı işte. Sofra hazır olunca seslendi Seher, “Hadi oğlum. Gel, bir lokma bir şey ye, devam edersin sonra dersine.” Poyraz nihayet odasından çıkıp teşrif etti masaya. Gözlerini kocaman açtı tabağını görünce. “Yine mi mercimek?” diye sordu. “Değişik bir şeyler yok mu?”

Seher cevap vermedi oğluna. Sigara paketini kaptığı gibi sınav kağıtlarını okuduğu arka balkona attı kendini. Derin nefeslerle dumanı ciğerlerine çekerken, göz yaşları sayfalarda yuvarlak kabarcıklar, mürekkebi dağılmış kelimeler bırakıyordu. Kölesin kızım sen. Doğurmayacaktın işte. Elin sarhoşuna. Ah Ali. Bir kek bile. Elin kumarbazına. Anan dedi kızım sana. Aptal kafam. Yine mercimek Poyraz. Yine mercimek.

Meral Saylar

Shares:
1 Comment
  • Serpil Başpınar
    Serpil Başpınar
    13 Haziran 2022 at 18:42

    Kaleminize sağlık

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir